Seksek ya da Arafta Bir Oyun / Deniz Karanfil

Uzun yıllardır yaptığım kitap işçiliğinin sonucu olarak, insanlarda yazarlara karşı oluşan bazı önyargılar konusunda epey tecrübe sahibi oldum. İçinde yaşadığımız abartı çağında birçok yazar, toplumun durumu üzerinden, günün politik doğrucu etiği sayesinde ve genellikle sosyal medya aracılığıyla ya haddinden fazla övülüyor ya da yeriliyor. Bazı yazarlardansa özellikle uzak duruluyor. Julio Cortazar onlardan biridir. Basit bir istatistikle destekleyecek olursam bir yıl içerisinde herhangi bir kitapçıya girip Julio Cortazar kitapları soran insan sayısı bir elin parmaklarını geçiyorsa bu şaşırtıcı bir durumdur. Ortak kanı ise anlaşılması zor kitaplar yazdığıdır. Bu, bir sanat eseri üzerine fikir yürütmenin en kolaycı ve muhafazakâr biçimi olabilir. Her şey bir yana edebiyat eserine sadece anlamak niyetiyle yaklaşmak biraz dar kafalılıktır.

Bir Cortazar metninin (buna bütün bir edebiyatının da diyebiliriz) tümüyle anlaşılması mümkün mü emin değilim? Ama onu illaki anlamaya çalışacaksak bu karanlık labirentin sonsuzluğunda önümüze ışık tutacak iki kavram var: mizah ve oyun.  Bana kalırsa Michelangelo Antonioni, Şeytanın Salyaları’nı sinema filmine dönüştürürken aynı şekilde düşündü. Sıradan bir günün sıkıcı ciddiyetinin içinden belirip kaybolan mizah ve oyun oynayarak eğlenme arzusu Blow-up’a evrildi. Ve Llosa’nın tabiriyle o Cortazarvari erdem bittiğinde herkes biraz şaşkındı.

Oyun oynamak ve oyunun yarattığı coşkunluk belki insanın en çok eğlendiği şeydir. Oyun oynayan çocuğun veya çocukların ürettiği evren, kendiliğinden sağlanmış olan düzensiz kurallar ve akışı kusursuzca büyüten hayal gücü yaşamın kendisiyle eş değerdir. Oyun sürdükçe yaşam sürer. Cortazar Seksek’i tam da bu oyun rastlantısallığı ve eğlencesini kendine rehber alarak oluşturmuştur bana kalırsa. Fakat Seksek’in bizi çağırdığı yer araftır. Üstelik cennetin de cehennemin de olmadığı bir araf.

Trajedinin etrafını sarmış insan zamanı, hiçlik ve deliliği büyütür. Bir hücum kayıt için stüdyoya girilmiştir sanki.  Oyun Seine Nehri’nin köprü altlarında başlar. Horacio Olivera acaba La Maga’yı bulabilecek midir?   Yazar hemen devreye girer, hangi tip okur olduğumuza başından karar vermemizi ister. Fişi içine alıp sadece yazarın söylediklerini zihnine dolduran keyfi yerinde “dişi okur” mu? Yoksa bu oyuna ve onun ortaya çıkardığı meşakkate ortak olan, metinle birleşen “yardakçı” okur mu? Talimat tablosu açıktır. Burada roman bitti! Seksek oynamaya devam etmek isteyenler kendi kendini seçmelidir. Belki asla bitmeyecek bir kitaba başlayacaklardır çünkü. Horacio Olivera’nın o sürekli yanlışın nerede başladığını düşündüğü, La Maga’nın sigara ve alkole boğulmuş odasında sorular sorulur. İnsanlık bunca yol kat etmişken, mağarada toplanmış bir grup insanın yaptığının aynısıdır yaptıkları. Cevabını bulmak için çok hevesli olmadıkları soruların, tartışmalarla geçen günlerin oyunu içinde sürüklenirler. Sanki koca bir çanağın çeperinde kayar, bilineni söylemekten kaçarak, kalıpların çevresinde dolaşarak birdenbire hızlanıp bir delikten akıp gider metin. Beklenen asla söylenmeyecektir. Ortada mümkün olmayanın mümkünlerini arayan çılgınlık kol gezer. Kaydı tutulan, La Maga’nın yokluğunun daha doğrusu hiç olmayışının telafisi adına tüm yaşamı parçalayan konuşmalardır. Olivera, La Maga’yı belki de hiç tanımamıştır bile. Talimat tablosunun “okunması zorunlu olmayan bölümleri” tam da bu yüzden okunması zorunlu hale gelir. Çünkü metnin içinde gezinen Morelli, Cortazar’ın imkânsız kendisidir.

La Maga, dünyanın dışındadır. Ona yaklaşmanın yolu delirmeyi göze alacak kadar oyuna kapılmaktır. Olivera, sürekli sorar, hazır olan her şeyle alay eder ve öylesine kayıtsızdır ki, sabote ettiği her şey gibi kendi oyununu da oynanamayacak derecede karmaşıklaştırır. Ölüm kaçınılmazdır ama çok önceden zaten gerçekleşmişse elden ne gelir? İmkânsız olan La Maga, imkânsız olan oyunun sonsuzluğuyla eşleşir.  Sınır tanımaz arzu ve her sekteye uğrayışında biriken nefret. Zaman donmuştur, mekân yok olmuştur. Brüksel lahanası kokuları arasında edebiyat ve felsefenin şatafatı içinde La Maga’nın bebeği Rocamadour ölür. Oyun bir an durur. Olivera, dışarıdan bakınca katlanılmaz kayıtsızlığı, içindeyse acının boşluğuyla vazgeçmeyi bilir. Fransa’dan sınırdışı edilir. Zaten kimliksiz sürgünlüğü, vatanına! gerçekleşecek bu sürgünle daha da katlanılmaz hale gelir. Fakat oyun onun kaderidir. Buenos Aires’e vardığında Traveller ve Talita’yı bulur. Traveller sürgünün anlamıdır çünkü yaşadığı şehrin bir adım dışına çıkmamıştır isminden nefret eder. Talita, tımarhanede hastabakıcılığı da yapmış sirklerde hayvanlara bakan yaşamı kederli bir mutlulukla karşılamayı öğrenmiş o garip kadındır. Metin buradan sonra iyice bulanıklaşır. Öyle ki oyun kendi karakterlerini de aşarak kendi kendini oynamaya başlar. Âdeta kendi kuyruğuyla oynayan bir kediye dönüşür. Arzu artık hakikati yerle yeksan eder. Platonun mağarasına geri döneriz sanki! Bütün bu görüntüler, Paris’te olan bitenin yansısı gibi gelir, mağarayı terk etme zamanı gelip çatmıştır. Olivera çılgınlığın kıyılarına ulaştıkça La Maga, Talita’da belirip yiter. O an artık intihar da cinayet de aynı kapıya çıkacaktır. Kendisinin benzeri Traveller ve La Maga’nın benzeri Talita. İki erkek o bilindik rekabetin içinde düşmanlaşır ama kimse rekabeti açıkça ilan etmez. Ve metin bir Bunuel filminden fırlamışa benzeyen absürtlükle zirveye ulaşır. Talita, Olivera’ya gelmeye karar verir. Bu imkânsız varış ölümden ayrılmaz. Oyunun korkunç hazzı gösteriyi başlatır. Rene Girard Seksek’i okumuş mudur bilmiyorum ama onun “üçgen arzu” tezinin ve Freud karşıtı fikirlerinin bayrağı gibi dalgalanır bu sahne.

Dördüncü kattaki karşılıklı pencereler arasına sokağı enine bölen bir kalas uzatırlar. Talita ölümü hiç umursamadan kalasın üzerinde sürünerek mate çayı ve çivi götürür karşıya, Olivera’nın “ihtiyacı” olan bunlardır. Kim bilir ikisi de aşağı bakınca sokağa renkli tebeşirle çizilmiş bir seksek çerçevesini seçebiliyordur. Kitap bittiğinde okur birden kendine gelir oyun bitmiştir, herkes yorgun ve hırpalanmıştır. Elde kalan her seferinde farklı anlam ve kurallarla yeniden oynanacak bir biçimsiz kılavuzdur. Ve bir fikir, bütün hakiki oyunların mekânı araftır.

Seksek
Julio Cortazar
Çevirmen: Necla Işık
Can Yayınları
Roman / 752 sayfa

Veveya Kitap 21 / 05 Ağustos 2024

Veveya Kitap 21 / 05Ağustos2024
Yukarı