Aşk, Harikalar Diyarında / D. Yavuz Arkın

Kelimelerden alacaklı bir sağır gibi
İçimi döktüm bugün, yokluğunla konuştum
Tutsak gibi, enkaz gibi, kendim gibi
İçimden çıktım bugün, içimle konuştum

Vildan Çetin’in Kutsal Hayat Üçlemesi adını verdiği üç kitabı ile Gripin grubunun “Sensiz İstanbul’a Düşmanım” şarkı sözlerinin birbiriyle örtüştüğünü düşünüyorum. Okuma sırasına göre gidersek; Ses, Kök ve Ama kitapların ismi. İsimlerinin hepsinin üç harfli olmasının tesadüf olduğunu düşünmeyin, bu üçleme o kadar ince elenip yazılmış ki kitapları bitirdikten sonra genç yazarın her kitapta uyguladığı tekniği romanları tekrar tekrar okuyarak incelemek isteyeceksiniz.

Şarkı sözlerine geri dönersek; burada konuşan kitapların ana kadın karakterlerinden biri olan Selin’in sesini duyabiliriz. Onun sesini duyarken içini döktüğü başka bir sesle nefesle karşılaşırız; kitapların belki de merkezi konumundaki Talat Kavak bizi karşılar. Sesler nefesler ile karışır, Selin yaşadıkları sonucunda kendini bulduğu akıl hastanesinde döker içini içine, konuştuğu içidir, acısını aşkını akıtır.

Hikâye aşkın harikalar diyarı İstanbul’da başlar, Alice nasıl ki tavşanı gördü ise Selin’in tavşanı onu harikalar diyarına götürecek Hakan’dır. Üniversite öğrencisi Selin ve Doktor Hakan arasında başlayan ilişki bir süre sonra aşk’ın bedenden çıkarak zihinde kendini kaybeden yollarına çıkmasına neden olur.

Üçlemedeki romanlardaki karakterler birer duyguyu da temsil ediyor, okur kitapları okurken hem kişileri hem de hissettiği duygular ile baş başa kalıyor, bu bir anlamda okurken bir oyunda olduğumu hissettiriyor, belki de bir bulmacada.

Yüzünü ilk kez gören bir çocuk gibi
Gördüm kendimi gördüm
Kırıldı ayna paramparça
Paramparça ne varsa kadınım
Yokluğunda kaç damla gözyaşı eder adın
Ne olur, gel, gel, gel, gel
Ben sensiz İstanbul’a düşmanım

Kitapların merkezinde bir aşk öyküsü olmasına rağmen; birbirine bağlı çok daha fazla aşk öyküsü barındırıyor. Bu aşk hikayeleri yüzeysellikten uzak oldukça derin felsefi açılımları olan fikirler barındırıyor, özellikle Ses romanı diğerlerinden çok daha incelikli bir okuma gerektiriyor.

Şarkıda kullanılan ayna metaforu gibi yazar da Talat Kavak üzerinden her bir karakterin kendisini görmesini sağlıyor, burada kırılan aynalardan çok kişilerin iç dünyaları. Yazar üçlemede bilinç akışı tekniğin uyguluyor, bu sayede karakterlerin zihinlerine yolculuk yapıyor, yabancılaşmadan onlarla duygusal olarak da ortaklıklar kuruyoruz, yeri geliyor suç ortağı oluyoruz.

İstanbul kitapların mekânı oluyor, hatta yer yer karakterize ediyor yazar, mekân bir kişiliğe dönüşüyor, bir şehir insanların hayatını nasıl etkiler, damarlarına kadar nasıl nüfuz eder, pasif bir dekor olmaktansa aktif bir özneye nasıl dönüşür sorularının cevabını da görmek mümkün oluyor okurlar için. Bu durum da aslında nesnelerin yeri gelince nasıl özneye dönüştüğünün de ders niteliğinde bir göstergesi.

Varoluşumuzun yaşadığımız mekanla da bir ilişkisi olduğunu, ondan bağımsız olamayacağımızın bir göstergesi olduğu gerçeğini de şarkı ile düet yaparcasına bize anlatıyor.

Kestiğim ümitlerden, yelkenler yaptım ama
Yokluğunda ne gidebildim ne de kaldım
Gerçek miydi tutunmaya çalıştıklarım
Hediye süsü verilmiş ayrılıklarım

Bir yönüyle de kitaplar Selin karakterinin kişisel gelişim öyküsüdür; bir aşkla başlayan, yaşadığı travmayla hayatını bambaşka bir yöne savuran bir hayat-öğretmeni ile devam bir yolculuktur.

Talat Kavak ile hayatının kesişmesi yaşanacak büyük olayların da habercisidir, ikisinin arasında tuhaf bir ilişki vardır. Zamanla daha tuhaf hatta tehlikeli bir yöne evirilecektir. Bir tanesi geçmişten geleceğe bir bakış açısında sahipken bir diğeri gelecekten geçmişe bir bakışa sahiptir.

Hepsinin tek bir ortak noktası vardır; yokluk. Çekilen bu yokluk duygusu onların hayatlarının farklı yönlere gitmesine sebep olur; sevdiği adamın yokluğunu çeker biri, bir diğeri sevgi yokluğunun, başkası yetenek yoksunudur. Bu kadar yokluğun ve yoksunluğun ortasında mücadele etmektedirler.

Attıkları her adım yaptıkları her mücadelede kayıplar yaşarlar ve yollarına böyle devam ederler. Tekâmül sözcüğü burada devreye girer; tasavvuf da bu üçlemenin temelini sağlayan unsurlardan biridir. Her karakter bir değişim-dönüşüm yaşar, zihinsel düzeyde yaşanır bütün bunlar.  Bu tekâmül yaşanırken gerçek ve sanal birbirine girer, hayat tek bir düzlemde gitmesine rağmen hikâyenin katmanlı yapısı sebebiyle zaman içinde atlamalar, dönüşler hatta kırılmalar yaşanır.

Bu açıdan zaman kavramı kitapların da başka bir açıdan bakmamıza olanak sağlar; bir tanesi yaşadığımız sürede akıp giden zaman, bir diğeri de zihnimizin izin verdiği sürece oradan oraya atlayan zaman.

Vildan Çetin’in tutkulu bir dili var, sözcük seçimlerinden de bunu anlayabiliyorsunuz. Aynı zamanda dile karşı da bir tutkusu var yazarın; özellikle Ses kitabında yoğun olarak kullanılan Osmanlıca sözcükler de bunu kanıtlar nitelikte. Bu romanı okurken yanınızda bir Osmanlıca Türkçe sözlüğü bulundurursanız çok iyi olur. Bu sözcüklerin anlamlarının dipnot şeklinde verilmesi iyi olurdu ama okurken akıştan kopacağımız için konmadığının yazarın bir tercihi olduğunu düşünüyorum.

Yazar her bir romanında farklı bir bilinç akışı tekniği uygulamış, kitapların yapısı gereği oldukça cesur bir karar almış. Tür olarak tam bir tanım yapılamayan romanları katmanlı yapısı sebebiyle gerilim romanı olarak okuyabileceğiniz gibi psikolojik bir dram olarak da okuyabilirsiniz.

Özünde Kutsal Hayat Üçlemesi bir yol hikayesi aslında; filmlerde rastladığımız türden, bu yolculukta kayıpların yaşanması nasıl normalse, yolcunun/yolcuların yoldan kazandıkları da o kadar normal bizim için. Seçeneklerimiz bizi yoldan da çıkarabilir yolda da tutabilir, Vildan Çetin her ne seçersek seçelim, seçimlerimizin bizi, biz yaptığı üzerinde duruyor. Klişelere başvurmuyor ama kendisi klişe yaratıyor, bu açıdan eserlere farklı yönlerden yaklaşmak gerekiyor.

İzmir doğumlu Vildan Çetin Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler, Radyo-Televizyon-Sinema ve Reklam bölümünden mezun olmuş. Sonrasında New York, Los Angeles ve Londra’da mesleki eğitim kurslarına katılmış.
Çeşitli televizyon ve prodüksiyon şirketlerinde prodüktör ve yönetmen asistanlığı görevlerini sürdürürken aynı zamanda eğitimine devam etmiş.

Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Radyo Televizyon Sinema bölümünde sunduğu “Türk Sinemasında Kadın Yönetmenler” tezi bu konudaki ilk akademik yayını. Master eğitimi sırasında Profesör Yasemin Giritlioğlu’nun dört öğrencisinin ödevlerinden derlediği Der Yayınları’ndan çıkan Medya ve Toplum adında bir kitabı bulunmakta.

Yerli ve uluslararası pek çok reklam ajansında, reklam yazarı ve yaratıcı yönetmen olarak görev almış. TRT Çocuk televizyonunda yayınlanan Ciciki adlı 62 bölümlük 3D animasyon dizinin, hikâye, senaryo ve şarkılarını yazmış. Bunun yanında blog yazarlığı yapan Çetin’in çeşitli dergilerde yayımlanan öyküleri bulunuyor.

Hepimizin bir defosu var ve bununla yaşamaya devam ediyoruz, yazar buna benzer bir sözü bir röportajında söylüyor. Jungvari söylemek gerekirse hepimizin bir gölgesi var, bunu kabul edip yaşama devam edersek belki de hayalimizdeki tamamlanmış halimize kavuşmuş olacağız. Hayatımız bizim için nasıl kutsal ise bu üçlemedeki her insan için de o derece kutsal, köklerden gelen sesimizi ama-sız duyurmak belki de önemli olan…

Ses – Kutsal Hayat Üçlemesi
Vildan Çetin
Galata Yayınları
Roman / 344 sayfa

Yukarı