Hayali Bir Edebiyat Ansiklopedisi / Kahraman Çayırlı

Roberto Bolaño, Amerika Kıtasında Nazi Edebiyatı’nda okuru sayısız şiir ve edebiyat dergisi arasında tadı hiç tükenmeyen bir seyahate çıkarırken altta sorduğu bir soru var: Özellikle Güney Amerika menşeli şairler ve yazarlar nasıl bu denli kolay aşırı sağın ve hatta Nazizm’in saflarına geçiyorlar?  

Roberto Bolaño’nun Amerika Kıtasında Nazi Edebiyatı adlı romanında ilkin kurgu kadın şair Edelmira Thompson de Mendiluce’nin hayatına dahil oluyoruz. Şiir kitapları, edebiyat dergileri, Avrupa seyahatleri, edebiyat dünyasının içyüzü ve sonraları kendini kapattığı çiftlik evi. Adolf Hitler, Eva Perón… En başarılı eseri Poe’nun Odası’nın yazılış hikâyesi ve sonrasını okuyoruz. Akabinde Edelmira Thompson’ın ikinci oğlu Juan Mendiluce Thompson’ın yaşamöyküsüne geçiyoruz. Yirmi yaşında yayımladığı, büyük başarı elde eden ilk romanı Benciller’in ardından politika uğruna edebiyatı bir kenara bırakmayı yeğlediğini öğreniyoruz. Siyasetin farklı kutuplarına doğru hareket ediyor. Ancak yıllar sonra kürkçü dükkânı yeni bir romanla (Arjantinli Süvari) yine edebiyat oluyor. 

Edelmira Thompson’ın kızı Luz Mendiluce Thompson güzel ve pırıl pırıl bir kız çocuğu, şişman ve dalgın bir genç kız, alkolik ve perişan bir kadın olarak betimlenir; birkaç aylık bir bebekken Hitler’in kollarında göründüğü meşhur fotoğraf bütün hayatı boyunca ona eşlik eder. On altı yaşında ilk şiirlerini yayımlar, on sekizine vardığında üç kitabı basılmış bir şair olarak yalnız yaşıyordur. Arjantinli genç şair Julio César Lacouture’le evlenir. Baudelaire’den, Mallarmé’den, Claudel’den, Sovyet şiirinden, Paul Valéry’den ve rahibe Juana Inés de la Cruz’dan bahsedilen bir gece. Ne sağın ne solun anlayabildiği meşhur şiiri “Hitler’le Mutluydum”. Sonra ansızın gelen imkansız bir aşk, gece telefonları. Ve daha çok şiir.

Sonra romanın “Gezgin Kahramanlar ya da Aynaların Kırılganlığı” bölümüne geçiyoruz. İlk olarak Ignacio Zubieta’nın 34 yıllık kısacık ömrünü okurken, iyi bir öğrenci, olağanüstü bir sporcu olduğunu öğreniyoruz. İyi huylu, engin bir klasik İspanyol edebiyatı bilgisiyle donanmış. İflah olmaz bir kitap kurdu, neşeli fakat kötü alışkanlıklardan mustarip değil. Peki kader?

Muhtelif biyografiler ve maceralarla dünyayı dolaşırken Roberto Bolaño’nun ısrarla altını çizdiği bir husus var: Amerika (dört Kuzey Amerika harici Güney Amerika) menşeli şairler ve yazarlar nasıl bu denli kolay aşırı sağın ve hatta Nazizm’in saflarına geçiyorlar?  

“… Hüzne çalan bir neşe …”

Romanlar, ciltler, hikâyeler, tuhaf şiir tasvirleri örüyor romanı. Bu şiirleri, romanları okuyamasak da metotlarına, üretim süreçlerine, işledikleri konulara dair bilgi ve yorumlarla farklı aynalara çıkıyoruz. Bu roman belki de hayali bir edebiyat ansiklopedisi en çok.

41 yıl yaşayan, ilkokul öğretmeni, doğuştan alçakgönüllü; hayatına tayinlerin damgasını vurduğu, her daim küçük kasabaların ya da dağ köylerinin okullarında çalışan şair Pedro González Carrera’nın biyografisi şiir dergileri ve şiirleriyle ilginç. Ancak kesinlikle şunu eklemeliyim ki roman özellikle ikinci yarısı itibariyle hakikaten sürprizlerle dolu. Romanda “… hüzne çalan bir neşe …” tabiriyle rastlaşınca Roberto Bolaño edebiyatını betimleyebilecek en güzel ifadelerden biri olduğunu düşündüm. Bolaño’yu biricik kılan, eşsiz kılan, cümlelerine saklı bir X-faktör sanki bu. Romanları o yüzden bir başka. Akıcılık, samimiyet ama bunlarla birlikte okura geçen, aktarılan muhtelif duygular. Bolaño’nun bu sıra dışı romanını da muhakkak okumalısınız.

Amerika Kıtasında Nazi Edebiyatı

Roberto Bolaño
Çevirmen: Çiğdem Öztürk
Can Yayınları
Roman / 240 sayfa

Yukarı