Okumanın Neşeli Erotizmi / Yavuz Arkın

Permafrost aslında jeolojik bir terim; diğer ismiyle daimî donmuş zemin birbirini izleyen en az iki yıl boyunca donmuş halde kalabilen toprak veya kaya zeminleri ifade eder. Eva Baltasar’ın romanında ise ismiyle örtüşen bir şekilde katmanlı bir yapı sunuyor. Nasıl ki iklim değişiklikleri ile permafrost çözülmesi arasındaki etkileşim varsa kitapta da toplumsal değişimlerin kadın karakter üzerinde oldukça yıkıcı bir gücü bulunuyor. Katmanlı yapıyı lezbiyenlik, kadın ve anne olmak arasındaki çatışma, intihar olgusu, ölüm ve haz duygusu arasındaki ikilik oluşturuyor.

Permafrost isimli novella Lezbiyen bir sanat mezunu bize hayatı ve ruhuyla ilgili samimi, karanlık ve komik bir yolculuk vaat ediyor. İsmini söylemeyen genç bir kadının seks ve ölüme yönelik bakış açıları, bu ilk romanda bir yaşam görevine farklı alternatifler sağlıyor.

Baltasar’ın Can Yayınları’ndan çıkan, dilimize çevrilen ilk kitabı Permafrost, üç kadının hayatlarını konu alan bir üçlemenin ilk kitabı (serinin ikinci kitabı Boulder, tüp bebek sahibi olan bir gemi aşçısını konu alan Boulder, geçen yıl Katalanca olarak yayımlanmıştı. Bu kitap aynı zamanda 2023 yılında International Booker ödülünde kısa listeye girmişti).

Ağırlıklı olarak Barselona ve Brüksel’de geçen kitapta, kadın kahramanımız iş geçmişini, seks hayatını ve hem zihinsel hem de fiziksel çeşitli sağlık korkularını anlatırken geçmiş ve bugün arasında gidip geliyor. Yolculuğu İskoçya’daki çocuk bakıcılığı ile devam ediyor, ardından Belçika’da İspanyolca öğretmenliği yaparken öğrencisine aşık olur. Onun kendi ayakları üzerinde durma becerisi, ikinci çocuğuna hamile olan kız kardeşinin deneyimiyle tezat oluşturuyor- anlatıcının sahte bir neşeyle karşıladığı bu haber, geç gelen bir krizin teyze olarak görev duygusunu keskinleştirmesine neden oluyor.

Kahramanınızın inanılmaz bir mizah anlayışı var. “İlaç, ilaç ve ilaç. Bugünlerde başarılı bir intihar kahramanlık sayılıyor.” Ancak aynı zamanda “belki de yoğun yaşamanın tek yolu direnmektir” de diyor.

Kendisi için de benzer ilaçlar verilmiş olsa da kadın kahramanımız hayatın gerçeklerine berrak bir şekilde bakmak istediği için bunları almayı reddediyor. Bu berraklık onu uç noktalarda dolaşmasına neden oluyor. İntihar fikri ile cebelleşirken bu da onu hayattan zevk almaya iten şeye dönüşüyor; seks, okuma, sanat, felsefe. Böylesine radikal bir kararın iyi ve kötü tüm sonuçlarını kabul ederek yoğun bir şekilde yaşamaya karar veriyor.

Kitabın öznesi uçlarda gezinen bir kadın; biraz dışarıdan biri, periferik bir karakter. Etrafı, hayatla başa çıkmak, mutlu olmak ya da sadece devam etmek için anksiyolitik ve antidepresan alan bir anne ve bir kız kardeş ile çevrili.

“Bugünlerde ‘toksik’ olarak adlandırabileceğimiz bir annelik şekli, ancak toksikliğin hem anneliğin hem de babalığın doğasında olduğunu düşünüyorum, çünkü kendi inançlarımızı, korkularımızı, öfkelerimizi, hayal kırıklıklarımızı vb. çocuklarımıza aktarmaktan kaçınamayız. Annelik görevimizi yerine getirirken ne kadar farkında olmaya çalışırsak çalışalım, bunu yapmak kaçınılmazdır.” (Röp, Lattin Magazine)

Röportajında da belirttiği gibi Eva Baltasar anneliğin toplum tarafından nasıl dayatıldığından, nasıl olması gerektiğinden bunun sonucunda da çocukların nasıl bir gelecek inşa ettiklerine de çarpıcı bir şekilde değiniyor. Onun için annelik sadece bedensel bir ifade biçiminden öte karakter aktarımı.

“Korku, doğmadan önce içimizde taşıdığımız bir şeydir: gölgemizin bir parçasıdır ve genellikle kendi annelerimiz tarafından güçlendirilir. Şüphe duymanın bilinçli benlikten doğduğunu söyleyebilirim ve bunun korkuyla başa çıkmak için iyi bir araç olduğunu düşünüyorum. Şüphe yeni bir şeye, kendini tanıma ve iç tutarlılığa dayalı başka yaşama, sevme, dünyada var olma yollarına doğru bir açılımdır.” (Röp, Lattin Magazine)

Permafrost’un kahramanı, çocukluk döneminde normalliğin sadece aile ile sınırlı olduğunu söylerken bunun çok farkında; bizi şekillendiren normallik bu olduğuna inanıyor. Bir çocuğun beyni kil gibi şekillendirilebilir ve bu da aile ortamının büyük bir güce sahip olduğu anlamına geliyor: kişiliği şekillendirme gücü.

Bir yandan da “Dünya ilk yardım sertifikası olan vicdansız insanlarla dolu,” diye yakınıyor. “Huzur içinde ölmek için köşeleri kiralamak mümkün olmalı, müdahale olmadan ya da son anda üzerinize düşen kendi kendine aktive olan oksijen tüpleri olmadan.”

Sonlara doğru kız kardeşinin sorusuna cevap verdiğinde- “Bir kadını becermek nasıl bir şey?” – Askerlerin bir Alman savaş esiri kampından kaçmak için bir tünel kazdığı, ancak tünelin altı metre kısa olduğunu fark ettikleri Büyük Kaçış filmini hatırlar. Anlatıcı coşkuyla açıklıyor: “Bir kadınla birlikte olmak, kafanızı tünelden dışarı çıkarmak ve son birkaç metreyi gerçekten kazdığınızı keşfetmek gibidir.”

Kitabı dilimize çeviren Emrah İmre’nin şanslı olduğunu düşünüyorum, böyle bir metin her zaman bir çevirmenin karşısına geleceğini düşünmüyorum. Kendisi de bunun farkında olacak ki dilimize oldukça güçlü bir manifesto çevirmişçesine özen göstermiş, okur olarak bu konuda çok şanslı olduğumuzu söyleyebiliriz.

Bu novellayı özetlemek istersek kitaba başvurabiliriz; “Korkunun gücü, toza dönüşen her küçük hayalin toplamındadır.” Roman bundan kaçmaya yönelik şiddetli bir girişim olduğunu da söyleyebiliriz. Arzunun, yıkımın ve bunların arasında kalan her şeyin bilinmeyen topraklarına dair samimi bir keşif.

Permafrost
Eva Baltasar
Çevirmen: Emrah İmre
Can Yayınları
Roman / 128 sayfa

Veveya Kitap 18 / 05 Mayıs 2024

Veveya Kitap 18 / 05Mayıs2024
Yukarı