Polisiyenin Edebiyatı Edebiyatın Polisiyesi /  Yavuz Arkın

Fotoğraf: Havva Özdemir

Günümüzde yaşanan sosyal değişimlere bağlı olarak polisiye edebiyat şekillenmeye başlamıştır. Bir ülkenin toplum yapısını gözler önüne seren edebi eserler, bir bakıma bu açıdan tarihsel bir belge olma niteliğini sürdürmektedir. Polisiyenin edebiyatı kadar edebiyatın da polisiyesi bu açıdan önem kazanmaktadır. Bu sebeple eserlerin edebiyatın sosyolojisi açısından da incelenmesine gerekli kılmaktadır.

Melih Günaydın’ın Düşbaz Kitaplarından çıkan Buzlar Çözülünce romanı da bu açıdan değerlendirmeni doğru olduğunu düşünüyorum. Roman Kartepe başlayan bir cinayeti çözmeye çalışan kıdemli kadın polis Defne ve çalıştığı bir çocuk kitabı projesinde yer alan Ali’ni metro istasyonlarında çektiği fotoğraflarla paralel devam eden öyküleri barındırıyor.

Son zamanlarda yazılan polisiye romanlar da göze çıkan bir unsur; siyaset ve dünyadaki teknolojik-sosyolojik değişimlerin-gelişimlerin etkileri ile yazılmış olmaları. Bunun yanında sosyal yapıdan kaynaklanan sebeplerden dolayı polisiyede kadın kahramanların yükselişte olmaları sayılabilir.  Ülkemizde Elçin Poyrazlar’ın romanlarını bu açıdan örnek sayabiliriz.

Bunun yanında kitaptaki ana karakterimiz olan kıdemli polis Defne de hem kadın olmasının hem de ailevi ilişkilerindeki yaşadığı problemlerle başa çıkması güçlü polisiye karakter imgesine de yeni açılımlar getirmektedir. Bu açıdan belki de polisiyenin feminist ayağının da yavaş yavaş ortaya çıktığı görülmektedir. Toplumun kendisine biçtiği toplumsal cinsiyet rollerinden sıyrılan Defne kendine özgü çabasıyla yeni alanlar yaratma çabasına da girmektedir.

Edebiyatın da polisiyesini yapmanın gerekli olduğunu düşünenlerdenim. Roman yazmak kadar okumak belli bir beceri isteyen bir konu; yazarın bu konuda önemli bir anahtar görevi bulunuyor. Okura alan açmak belki de bu görevlerin başında geliyor. Hele ki okuduğunuz tür yetişkinlerin hayatlarındaki oyun gibi eksik bir taraflarını da kapsıyorsa, bu iş çok daha önem kazanıyor. Okur olarak polisiye okurken bazı noktalarda işin içine dahil olmak, parçaları birleştirmeye çalışmak karakterlere değil de romana empati duymak. Bu kitap da bu kısmın eksik olduğunu düşünüyorum, açık kapı bırakmadan yazar bize ne verirse onu almak okuma keyfini bir nebze düşürüyor.

Yazar romanda devlet-suçlu ilişkisi, toplumsal cinsiyet, kadın erkek eşitsizliği, çocuk istismarı, metaverse, sınıf eşitsizliği, akademik hayattaki protestolar, göçmen sorunu gibi güncel konuları kurgunun içine yedirmeye çalışmış. Bu her ne kadar kulağa hoş gelse de bir süre sonra alt metin obezitesine yol açıyor. Bir noktada edebiyatın ikinci planda kaldığını düşünüyorum, roman bu konuların tartışıldığı eski dönem açık oturumlarına dönüşüyor. Bu da yazarın sesinin kitap boyunca bizimle olması anlamına geliyor.

Öykünün iki koldan işlenmesinin kafa karışıklığına sebep olmaması için yazar bölümleri kısa tutmuş, kitabı okurken bu sayede yoldan çıkmamış oluyorsunuz, genelde uzun romanlarda görülen bu durum burada yazara oldukça büyük avantaj sağlamış. Bu bir yerden sonra kitabın daha akışkan olmasına sebep oluyor, sıkılmadan kitabı bitirebiliyorsunuz.

Karakterlerin hepsinin yaşadıkları çevre ve zamanla ilgili belli hayat görüşleri bulunuyor, bu da onların söylemlerine, hareketlerine hatta mimiklerine kadar etki ediyor. Buna yazar da katılmak istercesine felsefi görüşlerini okur ile paylaşmak istiyor, öyle ki bu durum yeri geliyor bu sözcüklerin beylik lafı olmalarının ötesine geçemiyor. Yazar bu şekilde bir tutum takındığı için demokratik olma tavrından da taviz vermiş oluyor.

Melih Günaydın 1988’de Trabzon’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Edremit’te tamamladı. Uzun süre gazetecilik yaptıktan sonra yayıncılık sektörüne geçti ve halen editör olarak çalışmaktadır. Yazıları, öyküleri, söyleşileri çeşitli gazetelerde, edebiyat ve haber sitelerinde yayımlandı. İlk romanı Sürgün Avı, 2020 Kayıp Rıhtım Yılın En’lerinde Yılın En İyi Yerli Polisiyesi seçildi. Aynı sene Poyabir’in düzenlediği Kristal Kelepçe Ödülleri’nde finalist oldu. 2023 yılında eşiyle birlikte Ursula’yı Beklerken adlı podcast serisini hayata geçirdi. Edebiyat üzerine keyifle sırdaşlık ettiği eşi Bengisu, kızı Ursula ve hatırası yanından ayrılmayan Leo’yla birlikte İstanbul’da yaşıyor.

Buzlar Çözülünce bize Bacha Bazi kavramı üzerine düşünmeye sevk ediyor, kitabın can alıcı kısmının bu olduğunu düşünüyorum. Son zamanlarda göç-göçmen-göçmenlik kavramını tartışırken odak noktamız yetişkinler oluyor ve çocuklar bir anlamda ikinci hatta üçüncü planda kalıyor. Roman bize çocuk göçünün çok daha fazla boyutlu ve katmanlı bir sorun olduğunu gözler önüne seriyor. Çocuklar bir ülkenin olduğu kadar hepimizin geleceği.

Buzlar Çözülünce
Melih Günaydın
Düşbaz Kitaplar
Roman / 256 sayfa

Veveya Kitap 16 / 05 Nisan 2024

Veveya Kitap 16 / 05Nisan2024
Yukarı