Poshov, Hanak / Remzi Karabulut

Poshov, Hanak / Remzi Karabulut

Poshov, Hanak, Göle ve Palakatsio. Her açtığın kapı seni başka bir kuyuya atıyor sanki. Doğduğun topraklarda yabancısın Samsa. Geverik Letonyalı bel fıtığına yakalandı. Şaşırtıcı veghe. Busbulanık tuhaf yol. Sonra pirite duruş. Emin olamadığımız stereotik imgeler. Portekiz’de Benfica ile Inter maçı izledik birlikte. Lizbonlu dul kadınlar gibi küfretti durup dururken. Bana aldırma, biraz rahatlamak istiyorum, dedi Elsa. Fado dinliyordu gazinodaki garsonlar. Sahilde gümbür gümbür çatlak bir ses. Ayarsız yavşak yürüyüşü. Bizim yerli olmadığımızı anlamışlardı çoktan. Vinho verde içtik. Ginganın tadına baktık. Resim aldık bir sokak sanatçısından. Vaktaki pürüzsüz mermer. O anlaşılmaz tüfenka. Geçip gidiyor her şey. Ve biz bakıp duruyoruz hep. Dayanılmaz bir huzursuzluk içinde. Öylece. Sonra yine Aragon okudu: El sallayanlar gibi gittikten sonra trenler. Bilekleri sönerken yeni ağırlığından gözyaşlarının. Sana büyük bir sır söyleyeceğim. Korkuyorum senden. Korkuyorum yanın sıra gidenden. Pencerelere doğru akşamüzeri. El kol oynatışından söylenmeyen sözlerden. Korkuyorum hızlı ve yavaş zamandan korkuyorum senden. Sana büyük bir sır söyleyeceğim kapat kapıları. Ölmek daha kolaydır sevmekten. Bundandır işte benim yaşamaya katlanmam. Sevgilim.

o

Gidelim, diyor Else. Nereye, diyorum. Hiçbir yere, ama gidelim yine de, diyor. Agorafobi. Ressamı eksik çizdi Knidos Labirenti’ni. Sıranın kendilerine gelmesini bekliyor esmer kızlar. Ezem ezeden. Uzun yol işaretleri sola dönüyor sürekli. Dua tabletleri satılıyor nöbetçi eczanelerde. Sabah öğlen akşam yemekten sonra bir tane. Baktığımız ve gördüğümüz yer hep muğlak bir tablo. Gerisi yok. Yok. Bir katedral inşa etmek için kırmızı bir karanfil takıyordu her sabah yakasına. Anlayan anladı, dedi Elsa. Sevişme sanatı üzerine deneme bitmişti çoktan. Şiiri hayata, hayatı da şiire malzeme etmekte ne sakınca vardı ki? O tam saptanamayan gereklilik. Kuşku virüsü altında kendini bulma olanağından yoksun kaldı. Belleksiz hayat. İnsan ne ise o değil, ne olmuşsa odur. Gözlüğünün camlarını silip balkona çıkıyor Sartre. Gece de çalıştı Jean Dubuffet. Yine bitmeyen o esrarengiz asamblaj. Elsa gözlerini Akdeniz’den alıp büyük beyaz duvara döndürüyor yüzünü. Micro Fiction. Seyyahoğlu trenden indi ve kiliseye namaz kılmaya gitti. İsyanları bastırmak için yolları dar yapıyorlar bilerek. Sev ya da vazgeç, dedi Elsa. Uğultunun geçmesini bekledik uzun süre. Limonlu dondurma yedik sıcak bir yaz istasyonunda. Akdeniz’de.

o

Gidelim, dedi yine Elsa. Durup durup bunu diyor hep. Dudakları uçuklamış bu gece. Rüyasını anlattı. Yaşadığı gerçeklerle karşılaştırdı. Falcılarını dediğini anımsadı. Gözleri doldu. Denize baktı. Baktığı yerin daha gerisine. Kalktı ve yürüdü. Olduğun yerden mi kaçıyordu, yoksa özlediği bir yer mi vardı? Bilemeyeceğim bunu hiçbir zaman. Elsa koca bir çocuk. Mutlulukla acıyı karıştırıp sırtına yük eden bütün kadınların toplamı o. Kolay değil. Aldığı yeni şiir kitabını okuyor. Beğendiği iki dizeyi gösteriyor bana. İkimizi öptürüyor orada o güzel dize. Şair gülümsüyor sabahın ilk saatlerinde. Bize bakıyor çocuklar. Kırılan bir şişe sesi geliyor bir yerlerden. Elsa omzuna biraz masaj yapmamı istiyor sırtını dönerek. Grev gömleklerini giydi şantiye şefleri. Sana doğru gelmeyebilir belki, gözlerimle duyuyorum sanki çoğu zaman. Mindfulness. Hiç şarkı, türkü bilmezdi babam. Bu sesini duyduğumu hatırlayamıyorum İshak. Durup durup böyle acıklı şeyle söylüyor Elsa. Bombalanmış cami ve katedral gördük yol boyunca. Şiir kitaplarının boş sayfalarında köksüz kelimeler. Beklenmedik iğreti nara. Bütün polisler silahlarını havuza atıyor. Elsa anlamaya çalışıyor olayı. Sonra gülüyor. Kahkahaları göğe yükseliyor. Göze alamıyorum yolculuğu. O kadar gençtik ki hiçbir şey aramızı bozmaya gücü yetmiyordu. Benzin ve tiner kokuyordu yürüdüğümüz sokaklar. Anlamları daha çoğalmasın diye yırtarak okuyorduk kitapları. Ağzımızın tatsızlığı ondan mıydı bilmiyorum. Bıktık yanlış iktidarların art arda kazanmasına. Seslerimiz kısıldı bağırıp çağırmaktan.

o

Rosie Huntington-Whiteley’nin Valentino imzalı beyaz fiyonklu elbisesinden Dua Lipa’nın cut-out detaylı Celine görünümüne, Michelle Yeoh’nun yeşil tafta Balenciaga tasarımından Elle Fanning’in masalsı Alexander McQuenn kostümüne… 76. Cannes Film Festivali sona ererken ışıltıların, cesur kesimlerin ve hacimli formların geçiş töreni niteliğindeki kırmızı halı görünümleri radarlarımızda. Beymen. Duygudan Tanrı olur mu, diye sormuştu bir gün de. Neokrolojik bir yazı yazmak istiyorum. Kelimesiz hafakan. Hiçbir umut vadetmeyen o anlaşılmaz bakış. Leadri sokakta karşılaşmak aniden. Irmağa attı elindeki Talmud’u. Mişna ve Gemara bölümlerini özeliklerini anlattı. Mişna bölümü Gemara’dan daha iyi, dedi, önce yazılmasana rağmen üstelik. Yıllardır birlikteyiz, ben ona bir kez olsun sesimi yükseltmedim. O bana iki kezdir parmak sallıyor kapı arasında. Sorsam şaka yaptım diyecek. Öyle olsun Yuanna. Ben seni seviyorum ve ölene dek seveceğim. Altın serisi rezerv. Öküzgözü kim bilir ne kadar boğaz kere. Karotis ve vertebraların renkli doppler incelemesinde, bilateral ana karotid arterler ve bifurkasyonlarda plak oluşumu saptanmamış olup lümenler normal izlenmiştir.

Tablolar: Remzi Karabulut, 130×100 cm, tuval üzerine akrilik

Yukarı