Düzyazı: 100 Yazı, Express, Roll / Haydar Ergülen

ÜZ/GÜNLÜK

ÜZ/GÜNLÜK 1 – Düzyazı: 100 Yazı, Express, Roll / Haydar Ergülen

Bu kadar üzüleceğimi düşünmezdim! Nerdeyse 30 yıl olmuş! 1994, 38 yaşında olduğum yıl. Admar Reklam Ajansında yazar ve yaratıcı yönetmen olarak, hadi Attila İlhan’ı taklit edeyim ‘fena halde’ çalışıyordum, iki gözüm Ahmet Kaya “şarabın gazabından kork, çünkü fena kırmızıdır” demeye hazırlanıyordu daha!

Nerdeyse hiç tatil yapmadığım zamanlardı, yalnızdım, insan yalnızsa iki kişi gibidir, yalnızlık senin ötekindir, ne yaparsan yap, nerde olursan ol, başında bekler! Sanki onu terk edip gidecekmişsin gibi! Rahat bırakmaz seni. Biriyle olsan daha çok yalnız kalırsın yani! Yalnızlığım da beni bırakmadığı için yalnızca çalışıyordum, yıllık iznimi hemen hiç kullanmıyor ya da kışın ortasında, olmadık zamanlarda eve çekiliyor, perdeleri de çekiyor, sigaraya, çaya, kahveye yüklenerek okuyup yazıyordum!

İnsanların inancını sömürerek toplum üzerinde dinsel baskı kurdukları şimdinin karanlığı başka, 90’ların başındaki karanlık başka! İkisi de birbirinden karanlık! O yıllar Tansu Çiller, Mesut Yılmaz dönemi, Mehmet Ağar ve adamlarının, çeşitli çetelerin güvenlik ve istihbarat örgütleri adına yargısız infaz yaptıkları, Sapanca şeytan üçgeninde insanları kaybettikleri, Kürt işadamlarının otellerinden alınıp sorgusuz sualsiz katledildiği, köylerin boşaltıldığı, ormanların yakıldığı, önce Türkiye’nin ortasında, ortaçağında demeliyim, Madımak otelinde 35 yazarın, sanatçının yakılıp, iki gün sonra da Başbağlar’da 33 köylünün kurşuna dizildiği korkunç karanlık. Bu karanlığın ve korkulu yılların bir benzerini 12 Eylül 1980 askeri darbesinde evlerimiz basılıp, arandığımız, arkadaşlarımızın Ankara Emniyeti’ndeki DAL’da kemiklerinin kırıldığı, işkencelerde can verdiği, Diyarbakır Cezaevinde yapılanların sözcüklere sığmadığı günlerde yaşamıştım bir de!

Attila İlhan’ın O Karanlıkta Biz romanını anımsadım, 40’ların faşizmini anlatır ki değişmeyen şeyler hepsi de, sonra 70’lerin 80’lerin faşizmi gelir, ardından şimdinin karanlığı. Ahmed Arif’in “Döğüşenler de var bu havalarda dediği yürek cehennem şiiri “Karanfil Sokağı” 90’lara denk düşer bu kez de, “döğüşenler”in yerini “direnenler” alır.

Direnenlerden biri 1994’de haftalık olarak çıkmaya başlayan Express dergisiydi. Kürt meselesinden Ermeni meselesine cesur bir çizgi tutturdu, bazı sayıları toplatılıp yasaklandı ama bir ‘imece’yle 1997’ye dek yayınını sürdürdü. Sonra Post oldu, Roll oldu, Bir+Bir oldu, her zaman ruhuna sadık kalarak ‘enternasyonal şalala’ oldu. O karanlık yıllarda bile umut aşılayan, yeni, genç, havadar bir dergi olmayı da bildi, neş’eden hiç vazgeçmedi.

Çok okuyan dersem övündüğüm sanılır ama çok yazanların başına gelen benim de başıma geldi, geliyor. Bir zaman sonra gazeteler, ekleri, dergiler ve tabii her konuda kitaptan ev nefes alamaz hale geliyor, temizlik, azaltma kaçınılmaz oluyor. Ben de pek çok ekle, ve pek çok konudaki dergiyle zaman zaman yollarımı ayırıyorum, kimi kütüphanelere, belediyelere bağışlıyorum kitaplarla birlikte.

İtinayla koruduğum, sakladığım dergilerin başındaysa tüm sayılarıyla Express geliyor, sonra tüm Roll ve sonra da bazı sayılarıyla Bir+Bir… Express’i ve sonrakileri de çıkaranlardan biri Siren İdemen’di, reklam ajansında bir süre birlikte çalışmıştık, sonra ayrılıp Express’e yoğunlaştı. Şimdi ödüllü bir çevirmen, Fransızcadan en son Annie Ernaux kitaplarını çevirdi.

Olasılıkla güz sonuydu, bir hafta izin alıp eve kapandım, nereden esinlendiğimi hatırlamıyorum, 13 yazı yazdım, hepsi de başlığında ‘ile’ bağlacı olan 13 uzun yazı, tabloid Express’te her biri 2 sayfa tutuyordu. O zamanlar faks vardı, ajansa döndüğümde, daktiloya çektiğim yazıları faksla Siren’e yolladım. Başlığını da koymuştum: Düzyazı:100 Yazı.

Konuştuk, onlar da heyecanlanmıştı, 100 hafta yazabilecek miydim, elbette! Ama en çok Alihan Irmakkesen heyecanlandı! Benim ODTÜ’den beri çok sevgili arkadaşım ve en iyi iki-üç okurumdan. Ergin Günçe üstüne de epey yazmışlığı vardır, benimle de epey söyleşi yaptı, kitaplarım hakkında yazdı! E başka kimse söyleşip yazı yazmadığı için bu da Alihan’a kalıyordu, sağolsun! Express’in en tutkulu okurlarındandı, diğer devam dergilerinin de. Yazılar çıkmaya başladı, biraz ilgi de uyandırdı. Express’i çıkaranlardan Yücel Göktürk de zaman zaman dergide yazılarımdan söz ediyor, beni destekliyordu. 41. yazıyı kapaktan 41 kere! anonsuyla duyurdular. O sıralarda yayımlanan Eskiden Terzi (1995) kitabımdan şiirlerle bir arka kapak yaptılar…

Ezcümle şalala devam ediyordu, ben de 100 değil 101 yazı yazdım. Sonra dergi kapandı, çok üzüldüm, çünkü dönemin ruhunu siyasetten kültüre, sanattan topluma soldan en iyi yansıtan dergiydi, bizde pek rastlanmayan dergilerden. Çok iyi adlar vardı Derya Bengi, Merve Erol, Ulaş Özdemir, Erdir Zat…

Bir süre sonra Express tayfasının Roll’u çıkaracağını duydum aylık olarak. Beni niye aramadılar diye biraz şaşırdım, tuttum ben aradım Yücel’i. Müzik ağırlıklı kültür sanat edebiyat dergisi olacaktı yine. Neşet Ertaş ve Hacı Taşan üstüne birkaç yazı yazdım. O sıralarda Düzyazı:100 Yazı’nın yayımlanmasıyla uğraşıyordum, şiir kitaplarımı basan Adam Yayınevi dahil hiçbiri 600 sayfaya yakın bu deneme kitabını basmak istemiyordu. Deneme ve 600 sayfa! Kim okur? Sağolsun Metin Celal kitap çıkınca bir yazı yazarak yayımlanma serüvenini de anlattı. Sonunda Merkez Kitaplar’dan sevgili yayın yönetmenim İlknur Özdemir’in çabasıyla 2006’da yayımlandı, şimdi Kırmızı Kedi’de, ikinci baskısı bitti.

Roll sonrası galiba dergi bir ara Post Express oldu. Kitap çıkınca sevinçle yolladım Yücel Göktürk’e de. Çıkardıkları her derginin okuruydum zaten. Pek çok yazarın yanı sıra, şairlerle de söyleşiler yapıyorlardı, Bejan Matur, Lale Müldür, küçük İskender, Murathan Mungan, Birhan Keskin, en bilinen adlar oldukları için bu arkadaşlarımı yazdım, başkaları da vardı unuttuğum.

Hayli bekledim, umutla, sabırla bekledim, benimle birlikte Alihan da şaşırarak bekledi, Express’ten bir kutlama, bir haber, bir söyleşi isteği, hiçbir şey gelmedi. Maraton gibi koşa koşa nefes nefese yazmıştım 100 yazıyı, üstelik Express’ten arkadaşların da desteği ve ilgisiyle. Sanıyordum ki dergilerinde birkaç sayfa ayırırlar, Express için özel olarak yazılmış bu yazılarla ilgili bir söyleşi yaparlar. Solcuyduk, muhaliftik, dikkat etmemiz, özen göstermemiz  pek çok şey vardı, bunu ihmal edemezdik.

Evde yalnız olduğum bir gece nedense efkarlanmış, hayli içki de içmiştim, artık bilgisayar ve mail zamanıydı, Express’in mailini buldum, Yücel Göktürk’ün dikkatine üzüntümü, kırgınlığımı, şaşkınlığımı bildiren bir mail yolladım. Ona da yanıt gelmedi. Başka yerlerde söyleşiler de yapıldı, yazılar da çıktı Düzyazı:100 Yazı’ya dair, ama yayımlandığı mecranın devamı olan dergilerde bir söyleşi beklerdim bir kutlama olarak. Ulaş Özdemir ve Erdir Zat’la da paylaştım bu üzüntümü, Yücel Göktürk’e zaten yazmıştım. Küskünlük değil ama kırgınlık işte, 30 yıl sürdüğü de oluyormuş! Ama ben kendimden çok Alihan için üzüldüm, o saklıyor ama benden çok üzüldü!

Yukarı