C54 Komadan Çıktığım Sene / İlhan Durusel

C54 Komadan Çıktığım Sene / İlhan Durusel

Ailede ölümden hemen sonra komadan çıkmışım ben de sevinçle. Ölen için evde helva karılırken benim için de bir oğlak kurban ediliyor ve kurşun dökülüyordu nazara karşı. Ter ve idrar aromalı bir kurdele de kesmiş ve dilek ağacına bağlamışlardı çocuklar adları yazılı pazen etiketlere seçkin markalara. 

En son ölen artık bu evde, ölüdoğan olmasın, ölüler doğmasın demişti. En son ölenin sözü geçen tuhaf bir evdi burası ve babaannem on tane çocuğunu tek tek nasıl doğurduğunu anlatıyordu o gün. 

Ailesinin en küçük kızıymış o da. Dokuz tane kardeşi ölmüş kendinden önce. ”Onuncu Fadime” (Fatima the Tenth) derdik ona. Dokuz sultanın ölümünden sonra tahta geçen. Kendi de on tane doğum yapmış ve içlerinden ikisi yaşamış sadece. 73 yaşına geldim diyor yeter artık bu kadar yaşamak bana. Tahtı devredeyim.

İki kere ölümden döndüm diyor artık Allah affetmiştir bütün günahlarımı ikisinde de ölümden kendim döndüm ama, o döndürmedi beni. Bu bilinsin.

Birincisinde bir bahçeye götürmüşlerdi beni döl tutayım diye| bir taşın etrafında yürüyüp yürüyüp yürüyüp en az üç kere dönünce | ve dönünce bir kere de etrafında kendi | o insan hamile kalırmış | bir münzevi vardı orada | elinde bir kitap içi boş | her sayfada bir kelime var diyordu boşlukta | Kuruyup kısır kalaydım gitmez olaydım oraya.

Ey lanetli bahçe tarumar ol! Hasat, harman günü görme!

Gülmek nasip olmasın kahkaha çiçeği sana! Gülemeyesin inşallah!

Gün, güneş yüzü görmeyesin günebakan! Endamlı, alımlı kapan yerlere kal öyle!

Göğü işaret ediyordu bize | işte öyle bir yerde, işte burada diyordu, işte burada | ne kadar af dilerseniz ne kadar yalvarırsanız o kadar iyi | ben size şimdi bir şey söyleyeceğim ama ikimiz de unutacağız bunu | çünkü hayat böyle. Bu gece bir ay çıkacak | sakın beni unutma bu ay çıktığı zaman | bir törenle geçecek gökten, şaşırma | Ben bir zamanlar amatör bir gök bilimciydim  | kendi işimi kendim gördüm buraya geldim şimdi bir çilekeşim

İkincisinde, bu defterin içindeki notların arasında gökten düştü benim yüzüm. Biraz gümüş rengi, biraz ıslak toprak. Yavaş yavaş kaybolup gidiyor işte  – işte sanat sayıp kıymet verdiğimiz kalpazan kafiye. Kitapta bu kadar yer var işte, yaşanıp yazılacak şeyler de bu kadar. 

Sadık bekçisi ol sandık içlerinin kıvrıl, kavrul ve kal orda.

Bunu kapatıyorum ben, sen de bir daha açma. 

Git ve güzel bir hayat yaşa. Yaşa! İki kere. Yaşa!

Ölümden sağ dönülmez asla ama, bunu unutma.

Yukarı