Bir Karşıtlıklar Romanı: Karşı Roman / Turhan Yıldırım
Ali Ayçil’in Temmuz 2024’te İletişim Yayınları tarafından yayımlanan romanı Karşı Roman, zıtlıklarla örülmüş günümüzden bir antiroman ve postmodern anlatı örneği. Antiroman kavramı için 1950’li yıllara doğru gitmemiz gerekiyor. Fransa’da ortaya çıkan “Yeni Roman” akımı esasen geleneksel romana karşı açılmış bir savaştı ve metinleri itibarıyla birbirlerinden farklı tarzda eserler üretseler de birleştikleri nokta değişimin ta kendisiydi. Bundan böyle romanın karşısında artık Antiroman vardı. Sonrasında 1960’lı yıllara geldiğimizdeyse sahneye Oulipo grubu çıkıyordu. Onlar da matematikle edebiyatı birleştirip deneysel roman altında incelenebilecek yapıtları ortaya koydular. Devamıysa postmodern anlatının hüküm sürdüğü zamandı. Romanın karşısına “anti”yi koyan öncülünün daha da ötesine geçip kavramın kendisini de ortadan kaldırıyor ve yerine “anlatı”yı koyuyorlardı. Peki, Ali Ayçil’in Karşı Roman’ı bunların neresinde kalıyor? Bu sorunun cevabını öncelikle antiroman üstünden arayalım.
“Yeni Roman” akımının Alain Robbe-Grillet ve Nathalie Sarraute’yla birlikte öne çıkan bir diğer ismi olarak Michel Butor’yu görüyoruz. Onun Roman Üstüne Denemeler adlı kitabının Türkçe çevirisinin sunuş kısmında çevirmen Mehmet Rifat, Butor’nun edebiyat anlayışına dair bazı çıkarımlarda bulunmaktadır:
“Butor, Robbe-Grillet ile öbür yeni-romancılarda olduğu gibi yalnızca gerçeği betimleme savında değildir; gerçeği tanımanın eleştirel bir incelemesini de yapmak ister. Bir roman yazmaktan çok, romanın eleştirisini yapmak ya da eleştirel bir roman yazmaktır amacı.” s.12
Bu anlayışın benzerini, “Bir Karşıtlıklar Romanı” olarak tanımladığım Karşı Roman’da da görüyoruz. Görünen, bilinen tarihin karşısına bize eserinde karşı tarih’i koyan yazar, kitabının başından itibaren okura sunduğu Savunma’sıyla laytmotiflerle örülmüş döngüsel metnini kaleme almış. Karşı Roman, ana karakter Mehmet Manas’ın varlığıyla klasik manada tanımlayabileceğimiz bir romandan çok insana, yaşama ve topluma dair düşüncelerle eleştirinin öne çıktığı, üstkurmacanın, metinlerarasılığın ve diğer sanat dallarıyla olan ilişkinin yer aldığı, bunlara ek olarak “Henkür menkür” gibi metin içi başlıklarla belirtilmiş dört güçlü yan hikâyenin de olduğu farklı, özel bir anlatıdır.
“Yeni Roman”ın dilde ve biçimde getirdiği yenilikleri, Nathalie Sarraute’nun Yönelişler kitabının Türkçe baskısında, çevirmen Mükerrem Akdeniz’in “Yeni Roman ve Nathalie Sarraute” yazısında görüyoruz. Bu yazıda belirtilen ifadenin benzerine Karşı Roman’da da denk geliyoruz.
“En çok göze çarpan yeniliklerden biri de tekrarlardır. Kimizaman bir sözcük, kimizaman cümlenin bir kısmı, bir ya da birkaç defa tekrarlanır. Bu tekrar bir yandan dili özentisiz, günlük konuşma tonuna iter, öbür yandan, aynı şeyin defalarca tekrarının yarattığı <<bir çeşit büyüleme>> ile, okuyucuyu anlatılmak istenen düşünce ve duyguya uygun psikolojik ortama sokar.” s.11
Tekrarlar kullanılarak yapılan anlatım Ali Ayçil’in romanının belkemiğini oluşturmaktadır. Tıpkı yukarıdaki alıntıda belirtildiği gibi okurken büyülenme hissini bizlere yaşatmaktadır.
“Zira aniden kara verdiğim, karar verir vermez uygulamaya koyduğum yürüyüş bir ‘Buz Yürüyüşü’ değil, bir ‘Tuz Yürüyüşü’ de değil; geçtiğim pek çok güzergâhta tekrar ettiğim gibi bu şahsi bir Savunmanın olgunlaştırılabilmesi için çıkılmış bir karşı tarih yürüyüşü, karaşın bir yürüyüş. Karaşın ama asla sarışın değil; Berna sarışın değildi, taşra gelini Pervin Taşoluk ve Periveş Hanım da sarışın değildi.” s.13
Postmodern anlatı kısmına geldiğimizdeyse romanda, metinlerarası ve başka sanat dallarıyla olan ilişkilerin yoğun olduğunu görebiliyoruz. Kitaplar, şarkılar, filmler, yazarlar, şarkıcılar ve yönetmenlerle yoğrulmuş bir anlatıyla beraberiz. Başta kitaptaki ana karakter Mehmet Manas olmak üzere karakter isimlerinin çoğunlukla öylesine seçilmediğine şahit oluyoruz.
“Mümtaz Taşoluk köy derneğiyle ilgili bir konuyu ya da kira artışını konuşmaya geldiğinde kendimle muzipçe bir oyun oynar, içimden Pervin Yenge’nin adını Nuran şeklinde değiştirirdim; Mümtaz ve Nuran, Mümtaz ve Nuran Taşoluk çifti, Kısa İstanbul Tarihi’nin hesaplanamaz cilvelerinden biri olarak beni evlerine kabul etmiş bulunuyorlar.” s. 19
Tanpınar’ın Huzur romanından bildiğimiz Mümtaz ile Nuran’a kurmaca içinden gönderme yapan yazar, elbette yalnız bununla sınırlı kalmıyor.
“Bihruz Bey, Macar atları, Lou Salome, Periveş Hanım, Béla Tarr; kişisel bir zincirin halkaları kendine özgü bir dizilişle Surp Haç Ermeni Mezarlığı’nın ağaçlarından sızan güneşin karşısında gün yüzüne çıkıverdi. Zihnim Bihruz’u asalak, Salome’u soğuk, Periveş’i mahalli yosma, Tarr’ı münzevi olarak kaydetmişti.” s. 9
Ana karakterin müzikle olan ilişkisinin roman boyunca kuvvetli olduğuna tanıklık ediyoruz. Özellikle laytmotif olarak, “Miles Davis’in notalarının göğsüme kurşun gibi damladığı,” ifadesini romanda çokça görüyoruz. ABD’li cazcı Miles Davis ve halk müziği sanatçısı Davut Sulari, metin boyunca pek çok kez karşımıza çıkıyor. Eserin müzikle olan güçlü ilişkisine aşağıdaki alıntı üstünden bakalım:
“Nuh Kuyusu Caddesi’nin bir arka sokağındaki Güçlü Apartmanı’nda sadece göğsüme kurşun damlatan Miles Davis dinlenmedi, Tanita Tikaram, Tracy Chapman, Sinead O’Connor -ki üçü de sarışın değildi- pek çok etnik müzik, Sabite Tur Gülerman, Nesrin Sipahi, Ruhi Su ve doğal olarak Davut Sulari de dinlendi. Sulari benim için kaçınılmazdı, çok özel sebeplerle Sulari’yi dinlemeye mecburdum.” s. 20
Metindeki üstkurmacaya geldiğimizdeyse kitabın sonlarına doğru çıkan kitaba adını da veren karşı romanla karşılaşıyoruz. Romanda ilk sayfadan itibaren karşımıza çıkan Savunma ifadesi Karşı Romanla eserin sonuna doğru birleşiyor, böylelikle birbirlerini tamamlıyorlar.
“Burada Bağlarbaşı’nda kurduğum bu açık hava çalışma masasında aynı anda iki işlevi birden yerine getiriyorum. Bir dosyada hiçbir üzüntü ve sevince kapılmadan Karşı Tarih Savunmasını olgunlaştırıyor, diğer dosyada da kaçınılmaz olarak bir Karşı Roman inşa ediyorum. Bütünüyle iç içe olan adalet ve hayattan adaleti çekip savunma dosyasına, hayatı çekip karşı roman dosyasına yerleştirmem başından itibaren kaçınılmazdı.” s. 125
Bir karşıtlıklar romanı olarak nitelediğim eserin, zıtlıklarla örülmüş yapısına bakmak istiyorum. Elbette kitapta karşıtlık olarak nitelenenler Mehmet Manas’ın kendisine göredir. Anlatıcımız, tarih ile karşı tarihi, roman ile karşı romanı, annesinin hayatında önemli bir yeri olan silahlar Kırıkkale ile Parabellum’u, taşra/kasaba avukatı dayısı ile şehir/boşanma avukatı sevgilisi Berna’yı, Miles Davis ile Davut Sulari’yi, esmer/karaşın ile sarışını, Bizans tarihçisi üniversite hocası ile Bizanslı Âşıklar kitabını ve bunlar gibi pek çok karşıtı romanda bir araya getiriyor.
“Ruhunda karşı tarihin rüzgârları esen delikanlı Tarih’e yollandı, hem de zaferleri gökteki yeşil ordulara bağlayan bir tarih eğitim kurumuna. Zafer kazanmak için Kırıkkale ve Parabellum’a bile ihtiyaç duymayan bir bölüme. Kırıkkale ve Parabellum’a, Esmerlik ve Sarışınlık’a.” s. 38
Kapağın üstündeki tek şekil olan kurt, Karşı Roman’da önemli bir metafor. Kurt hem belayı hem de bağışlayıcılığı temsil ediyor. Karakterin çocukluğuna, gençliğine yaptığı geri dönüşler için başat rolü üstleniyor. Küçükken karlı bir kış günü okula gitmek için yalnız başına yürüdüğü yolda karşısına çıkan kurtlar bağışlayıcılığın simgesiyken gençliğinde ve üniversite yıllarındakiler ise belanın, yaşanılan zararın temsilcisidir. Hatta öyle ki onlardan geriye omzunda nişane kalmıştır.
“Beni yıllarca bağışlayan kurtlarla değil, insanlarla karşı karşıyaydım, beni esirgeyen kar fırtınasının yerini, şimdi yumuşacık, olup biteni onaylayan başka bir kar yağışı almıştı. Hırsları dinecek gibi değildi, hırsları hiç de dinecek gibi değildi. Ertuğrul yetişinceye kadar tekmelerini atmayı, yumruklarını savurmayı sürdürdüler.” s. 65-66
İstanbul’un Üsküdar ilçesinin Nuh Kuyusu Caddesi’nde başlayan Savunmanın yürüyüşü, anlatıcının zihninde yaptığımız döngüsel bir yolculuktur. Günümüzden başlayıp karakterin çocukluğunun kasabasına ve sonrasında Çimenlik mevkiindeki fakülte yıllarına gidilen, devamında da yeniden İstanbul’a dönülen hattı izliyor roman. Bir noktadan başlayıp dalga dalga dışa açılıyor, akabindeyse içeriye doğru dönüş yapıp eski yerine geri dönüyor anlatıcımız.
“Ayaklarım bir caddeyi, sokağı ya da meydanı arşınlarken zihnim sürekli spiral bir hat çiziyordu. Dışarıdan içeriye doğru toplanmanın, her şeyi kendi sıfır noktama geri itmenin başka bir yolu yoktu. Ayaklarım düz, zihnim spiral hareket etti diye söylendim. Ayaklarımın arşınladığı yolu, yürüyüşün geriye çağırdığı insanları, olayları, anları zihnim spiral bir hat üzerinde içeriye, Savunmanın nihai noktasına doğru kıvırıyordu.” s. 120-121
İncelememi bitirirken Karşı Roman’ınson derece zekice kurgulanmış, uzun paragrafları, bölümsüz yapısı, yan hikâyeleri, toplumsal eleştirisi, laytmotifleri, metinlerarası ilişkileri, üstkurmacası ve şair elinden çıkma nefis diliyle günümüzden harikulade bir antiroman ve postmodern anlatı örneği olduğunu söyleyebilirim.
KAYNAKÇA
Ayçil, Ali. (2024) Karşı Roman. İletişim Yayınları.
Rifat, M. (1991). Yeni-Roman, Michel Butor ve Roman Üstüne Denemeler. Roman Üstüne Denemeler içinde (ss. 7-15). Düzlem Yayınları.
Akdeniz. M. (1967). Yeni Roman ve Nathalie Sarraute. Yönelişler içinde (ss. 5-12). Bilgi Yayınevi.

Karşı Roman
Ali Ayçil
İletişim Yayınları
Roman / 144 sayfa
TÜM SAYIYI OKU ve/veya İNDİR ▼
Veveya Kitap 22 / 05 Eylül 2024
KAPAĞI TIKLA ▲