Her Kitap Bir Yalnızlık İmgesidir / Yaşar Ercan

29.04.2024

Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi’nin kültür hizmeti olarak yayınladığı üç dergi kapımı çaldı bugün. Bunlardan ilki 22. sayısına ulaşan Yitiksöz dergisi. Yitiksöz’ün editörlüğünü yazar ve şair Duran Boz üstleniyor. Yitiksöz, şiir ve edebiyat dergisi olarak iki aylık periyotlarla yayımlanıyor. Derginin öncelikli niyeti Maraş’ta söz varlığını sürdürmek ve Türk edebiyatına yeni sesler kazandırmak. Duran Boz gibi şehrin saygı duyulan bir edebiyat emekçisinin nice emekleriyle yayına hazırlanan derginin çeşitli sayılarında ben de yazılar yazdım. Fırsat buldukça da yazacağım. Zira ana akım edebiyatın önemli dergilerinden biri olma yolunda ilerliyor. Normal şartlarda belediye dergilerinin bu denli özenli, düzenli ve kaliteli olmasını beklemezsiniz fakat edebiyat kenti olma iddiası taşıyan bu şehirde yabana atılmayacak kadar kaliteli ve sürekliliği olan yazar var. Bu yazarları dergide buluşturan Duran hocanın isabetli yönlendirmeleri dergiye olumlu katkı olarak yansıyor.

İkinci dergi 20. sayısı yayımlanan Evelâhir. Şehir dergisi olarak yayına hazırlanıyor. Derginin başında şair Ömer Yalçınova var. Dergi, şehre dair her türlü konuya eğilip bir çeşit kültürel tanıtım yaparken edebiyattan da taviz vermiyor. Hem şiir hem de şehir harmanlanarak ortaya okuması keyif veren bir Maraş mozaiği çıkıyor. Her sayıda Maraş’la ilgili gerek tarihi gerek coğrafi bilgilere erişebiliyorsunuz. Bunların yanı sıra edebiyat tarihinden kültür-sanatın çeşitli dallarına, el işçiliklerine, gezi rotalarına, botaniğe, kent kültürüne dair detaylı yazıları okuyabiliyorsunuz.

Editörlüğünü Bilge Doğan’ın üstlendiği, deyim yerindeyse kadın eli değen Berdücesi dergisi mevsimlik yayımlanıyor. Derginin 9. sayısı yayımlandı. Kapak, içerik görselleri, kaliteli yazıları, soruşturmaları ve dizgi düzeniyle değer verdiğim bir dergi.

Ülkemizdeki belediyelerin olur olmaz şeylere, asla olmaması gereken harcamalarının yanında kültür ve sanata yaptığı yatırımlar devede kulak kalsa da Maraş’taki bu girişimi önemsiyor, ülkenin genelinde aydınlanmaya öncülük etmesini temenni ediyorum. Umarım her üç dergi de uzun soluklu ve yüksek sesli dergilerden olur.

30.04.2024

Yeni bir sözcük öğrenmenin konuşma dilini genişlettiğine inanıyorum. Bu nedenle TDK ve Nişanyan sözlüklerini sıklıkla kullanıyorum. İlkokullardan başlayıp ilerleyen kademelerde de kullanılmak üzere Türkçe derslerinin yanına sözlük bilgisi dersleri eklense, günlük yaşantıda insanlar elli-yüz kelimeyle iletişim kurmaktansa daha geniş çaplı bir ifade penceresine ulaşsalar ne güzel olur. Sözlüğün alfabetik sıralaması, sözcüklerin anlamları, etimolojisi, mecazlar, deyimler, atasözleri, kinaye taşıyan vurgular, eş anlamlı/zıt anlamlı kelimeler, aynı anlamda kullanılan farklı kelimeler birlikte yaşadığımız toplumun sıradan bilgilerinden olsa keşke. Bunlar Türkçe derslerinin içinde ünite konusu olarak kalıyor. Bir dili yaşatmak, kullanımını çoğaltmak, hatta sağaltmak için sözlüğe ihtiyaç duyuyoruz. Sözlüğe hak ettiği değeri vermiyoruz. Oysa bir dilin yaşadığının en somut kanıtı söz varlığı ve sözlükleridir.

01.05.2024

Batıgün’le yine bir soruşturma dosyasında kesişti yollarımız. Hâliyle dosyanın muhataplarına eposta yazıyoruz. Mektubun yerini tutmasa da eposta yazıp göndermek de kendine has bir heyecan ve beklemeyi barındırıyor. Günümüz yazarları sosyal ağlar üzerinden rahatlıkla haberleşebiliyor. Mektuplaşma devri çoktan kapandı fakat insan özenmiyor değil. Mektupla anlatmanın ağırlığı dilin ölçülü, açık ve öz kullanımına katkı sunarken kâğıda dökülen duygu ve düşüncenin de yoğunluğunu kaçınılmaz hâle getiriyor. Mektuplarını yıllar sonra okuduğumuz dönemin yazarlarını düşündükçe zamanın bizi daha hızlı ve sert aşındırdığını düşünüyorum. Zamanın bu hoyratlığıyla yarına kalıcı bir şey bırakabilir miyiz, emin değilim. Günü geldiğinde Epostalarım adında bir kitap yayımlanır belki, yaşayıp göreceğiz.

02.05.2024

Yazar Paul Auster’ın ölüm haberi ulaştı. Auster’ı çevirmen İlknur Özdemir’in dilimize kazandırdığı kitabı Yalnızlığın Keşfi ile tanıdım. Şöyle diyordu kitapta: “Her kitap bir yalnızlık imgesidir. Elinize alabileceğiniz, bırakabileceğiniz, açıp kapatabileceğiniz somut bir nesnedir, içindeki sözcükler bir insanın yalnızlığının yıllarını değilse bile aylarını gösterir, öyle ki bir kitapta her sözcüğü okuduğunuzda o yalnızlığın bir zerresiyle karşılaştığınızı söyleyebilirsiniz kendi kendinize. Bir adam tek başına bir odada oturup yazar. Kitap yalnızlıktan da arkadaşlıktan da söz etse, kesinlikle bir yalnızlık ürünüdür.

03.05.2024

Zeki Demirkubuz’un Hayat adlı filmi bugün Arsan Sinema’da gösterime girdi. Demirkubuz gösterimden sonra izleyicilerle söyleşi programına katılacak, soruları yanıtlayacaktı. Ona öncelikle filmleri için teşekkür edecek sonrasında da Masumiyet’le başlayıp Kader’le devam eden iliklerine kadar yerli ve millî karakter Bekir’in şimdilerde ne yaptığını soracaktım. Evime yürüme mesafesinde olmasına rağmen bu özel gösterime gidemedim. Ziyadesiyle üzgünüm. Neredeyse Bekir kadar.

04.05.2024

Georges Perec’in yayıncılarca defalarca reddedilen romanı Paralı Asker’i okudum. Perec’in aslında yazdığı ilk roman olmasına karşın basılan ilk romanı değil, çünkü Perec romanı bir taşınma esnasında yanlışlıkla çöpe attığını sanıp yayıncılarca eleştirilen kısımları yeniden ele alamıyor. Ölümünün ardından bir Perec araştırmacısı romanı bulup basılmasına aracı oluyor. Hayat çok garip olaylara gebe. Perec de bu olaydan anlaşılacağı üzere garip bir insan. Romanda Orson Welles’in 1973’te çektiği belgesel film F for Fake (Türkçeye Hakikatler ve Düzmeceler olarak çevrilse de doğrusu Sahtenin S’si olmalı) ile aynı olay ele alınıyor. Bu bir tesadüf mü yoksa Perec ile Welles birbirlerinden haberli miydi bilmiyorum. Sahtenin S’sinde gerçek bir sanat sahtecisi olan Elmyr De Hory’nin ünlü ressamlardan birebir kopya ettiği resimlerin sanat camiasında sahte olduğunun anlaşılması üzerine piyasadaki tüm sanat eserlerinin gerçekliği sorgulanmaya başlıyor. Gerçeklik algısı baştan aşağı sarsılıyor. Paralı Asker’de de benzer bir şekilde sahteci bir ressamın önemli ressamların resimlerini kopyalayarak para kazanması konu ediliyor. Gerek belgeselde gerekse romanda ortak karakter sahteci ressam ancak Perec’in karakteri Gaspard Winckler sahteci olarak yaşarken kendini yok ettiğinin, kendi olamadığının farkına varıp kendi varlığını yeniden kendine hatırlatmak için sahtecilikten vazgeçiyor. Welles’in karakteri ise yakalanana kadar çeşitli sahte isim ve resimlerle para kazanmaya devam ediyor. Sahteci olmaktan da utanmıyor. Burada kurmaca karakter gerçek karakterden daha onurlu bir davranış sergiliyor. Her yönüyle ilginç, her yönüyle insanın sınırsız bir varlık olduğunun ilanı.

***

Akşamın erken saatlerinde Yaren aradı. “Zeki Demirkubuz bir saate Azzefran Sahaf’a gelecekmiş, haber edeyim dedim” dedi. Günün güzel haberi buydu. Heyecanla üstümü değiştirip Ahmet’i aradım. Onu da alıp sahafın yolunu tuttum. Sahafın kapısında bekledik biraz. Zeki Demirkubuz geldi, elini uzatıp “Merhaba ben Zeki” dedi. Dün söyleşisine gidemediğim için derinden üzüldüğüm Demirkubuz bana elini uzatıyordu. Uzunca sohbet ettik. Karşısına oturdum uzun uzun dinledim. Hayat sürprizlerle dolu gerçekten. Tıpkı Demirkubuz filmleri gibi nerede, ne zaman, ne olacağı belli olmuyor.

05.05.2024

Gün boyu yağmur yağdı. Sokaklar da gökyüzü de bomboştu. Camdan bulutları, sis dağılınca uzak dağları, yeşilliği koyulaşan ağaçları izledim. Damlarda yıkanan güneş enerjilerinde tek tük güvercinler vardı. Onlar da yağmur şiddetlenince kaçtılar. Çatı katı olan evimizin içinde yağmurun sesi yankılandı durdu. Zoraki bir pazar dinlenmesi yaşadık. İyi de oldu. Günlerdir oradan oraya koşturup vücudun sınırlarını zorluyorduk. Aklıma geldi, bence de ah, kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya*.

*İlkyaz, Gülten Akın

Yukarı