Taşı Toprağı Kalabalık İstanbul / GÜNEBAKAN 22 / Yaşar Ercan
18 Ocak 2025
Güneşin şehri tamamen aydınlattığı saatlerde yola koyulduk. Şoför koltuğunda kitabı henüz yayımlanmış şair ve çevirmen İbrahim Ercan, yandaki koltukta ben, yardımcı pilot edasıyla harita okuyarak ona eşlik ediyorum. Yarı yıl tatilinin ilk haftasını İstanbul’da geçireceğiz.
***
İbrahim abinin tanıştırdığı akademisyen, şair ve çevirmen Muharrem Yeni’yi ziyareti de bahane edip ilk molamızı Kayseri’de verdik. Kayseri’nin geniş yolları düzenli görüntüsü her gelişimde bende hayranlık hissi uyandırıyor. İki saate yakın burada vakit geçirdik. Ardından Kırşehir ve Kırıkkale’nin içinden geçip Ankara’nın girişinden Bolu’ya doğru ayrılan otoyola çıktık. İkinci molayı Bolu’ya bağlı bir dinlenme tesisinde verdik. Düzce, Sakarya ve Kocaeli’yi geçerken hava kararmış, üstümüze yorgunluk çökmüştü. Ancak on dört saati bulan yolculuğun son durağı Zeytinburnu’ydu. Ara vermeden yola devam ettik. Gece yarısı nihayet yolculuğu tamamladık. Ilık ve kuru bir hava vardı. Yıllar sonra yeniden İstanbul’da olmak heyecan veriyor.
19 Ocak 2025
Sabahın erken sayılmayacak saatlerinde uyandık. Halil’i İstanbul Havalimanına götürüyoruz. Havalimanında kahverengi sakallı, deri ceketli, ne iş yaptığı anlaşılmayan bir şahıs bir anda aracımızın önünü kesiyor. Uzaktan bir polis rozeti gösterip verin kimlikleri diyor. Herhangi bir açıklama yok, soğuk bir surat ifadesi ve ilginç bir üstünlük kurma çabası var. Olayı anlamaya çalışıyoruz. Trafik kurallarından birini ihlal etmiş olabilir miyiz diye düşünüyoruz. Ancak dördümüzden de kimlik istemesi olayın daha farklı olduğunu ortaya koyuyor. Sonra gizemli polis memuru arkadaş öğretmen olduğumuzu öğrenince apar topar kimlikleri üstümüze atıp kaçıyor. Halil bunun sıklıkla yaşandığını, hedeftekilerin aslında korsan taksi ya da paylaşımlı taksi uygulamalarını kullananlar olduğunu anlatıyor. Umurumda bile değil. Bir polis memuru herhangi bir vatandaşa açıklama yapmadan böyle kendi kafasına göre muamelede bulunamaz diyerek şikâyet oluşturup ayrılıyoruz oradan. Bu moral bozucu olayın ardından yolumuzu şaşırıp Yavuz Sultan Selim Köprüsünden geçmek zorunda kalıyoruz. Beykoz’dan Üsküdar’a kadar yer yer sıkışan trafikte ilerliyoruz. Gideceğimiz konuma yakın bir AVM’nin ücretli otoparkına aracı park edip biraz deniz kıyısında yürümek istiyoruz ancak ne mümkün. Üsküdar’da her adım başına beş insan düşüyor. Adım atmak için başkasının adım atmasını beklediğimiz yetmezmiş gibi bir de kıyıda balık tutmaya çalışan beceriksizlerin olta atmaları için bekliyoruz. Neyse ki günün buhranını dağıtan güzel bir etkinlik var. Post Ofis’te Rıdvan Tulum soruyor, Furkan Çalışkan yanıtlıyor. Entelektüel dil, yazınsal sohbet dış dünyanın soğukluğunu kırıyor. Paralel evrende çiçekli bir mevsim, sakin bir zaman.
20 Ocak 2025
Kadıköy’de Hüseyin Doğu’nun çalıştığı kafede uzunca vakit geçirdik. İlginç çaylar ikram edip çayların tarihsel serüvenlerini anlattı. Hava çok soğuk ve kuruydu. Öksürmekten konuşamadığım bir gündü. Eve geçmeden Black Books’ta Devrim Horlu ve Burak Albayrak’ı ziyaret ettik. Tahsin Yücel’in Gün Ne Günü? kitabını aldım. Zatürre olmamak için geziye akşam olur olmaz son verip eve geçtik. Kadıköy demek kuru soğuk demektir.
21 Ocak 2025
Zeytinburnu, dericiler, kürkçüler, tabelasında tilki resmi olan kürkçü, penceresine kürk bizim işimiz yazan temiz yürekli gaddar, dar sokaklar, Marmaray durağı ve kaçak işçiler.
***
Öksürük sinüzit akıntısıyla birleşince içinden çıkılmaz bir hâl alan hastalık durumuma bir çare bulunması için Samatya’da bir hastaneye gittim. 807 sıra numaralı ayakta bekleyen hasta olarak çevremi izlerken henüz sıranın 600’lerde olduğunu görünce hastalığım artar gibi oldu. Durumu kabullenip farklı koridorlardaki hastaların yanında geçerken hâlime şükretmeye başladım. Bayılanlar, kan kusanlar, ağlayanlar, ateş gibi yananlar… O an hastanenin ömrü özetleyen bir zaman makinesi olduğunu düşündüm. Her ömrün farklı zamanlarından pasajlar sunulan yüksek duygulu, sert, gerçekçi, kaçınılmaz ve bireysel anlar. Fiziksel acı her canlıda muhtemelen aynı şekilde hissedilir fakat bizim acımızı katlayan şey farkında olmaktır. Hastaneden çocukların çığlıklarını, yaşlıların umutsuz bakışlarını, sağlık çalışanlarının yorgun görüntülerini, çamaşır suyunda bekletilmiş kirli paspas kokusunu, kolektif gürültüyü zihnime yük edip çıktım. Genzim artık katmanlı yanıyor.
22 Ocak 2025
İşte güzel bir gün. Göztepe’de dostumuz Veysel K. Tur’un emekleriyle sanat merkezi hâline getirilen eski tren istasyonundayız. Sergi salonunda çay içiyoruz. Altımızdan trenler geçiyor. Raylardan yükselen ses alışkın olmayanı ürkütebilir ancak böylesi deneyim gürültü çağında değerli bir fırsat. Gözüm ahşap yapının duvarlarında. Zamana tanıklık eden eski bir bekleme alanı burası. Nice gelene gidene kucak açmış. Artık sanatseverleri ağırlıyor. Biz de buranın eski dokusuyla yeni işlevini buluşturan sanatsal ruhuna uygun biçimde mekânın aurasına kapılıp kitap imzalatıyoruz. Veysel’in ilk kitabı olan Salyangoz ve Tornavida henüz birkaç hafta önce yeni yılın ilk kitapları arasında yayımlandı. Yazarının imzaladığı kitabı okunacaklar listesinin en başına aldım.