Kırmızı Rujlu Kadınlar / Semrin Şahin

Kırmızı Rujlu Kadınlar / Semrin Şahin

Öykü gücünü nereden alır sizce? Atmosfer mi, kurgu mu yoksa dil midir bu gücü yaratan? Bana göre nasıl anlattığında gizlidir bu güç. Öykünün bir dip dalga şeklinde gelen anlatım zenginliği çağlayıp dallanıp budaklanırken yeni anlatı olanakları sunar okura. Günümüz edebiyatına yakından baktığımızda yaşamın ötesine geçen öykülerle karşılaşıyoruz.  Deniz Eldam da kalemi okurunu sarsan öykücülerden.

Kadın olmanın zor olduğu bir coğrafyada yaşıyoruz.  Deniz Eldam’ın Bunu Kimseye Anlatma öykü kitabı da kadınların var olma mücadelesine odaklanarak bize sustuklarımızı anlatıyor. Her öykünün sonunda bir yumru yerleşiyor boğazımıza. Konuşamadıklarımızın sancısı bir sahnede büyüdükçe büyüyor sonrasında.

Eldam’ın ilk kitabı Bunu Kimseye Anlatma on beş öyküden oluşuyor. Kitabın ilk öyküsü “Geride Kalan Ayaklar” morgun önünde başlar. Bir annenin adımlarını takip ederek morga gireriz. Ayakları dışında tanınmaz halde olan kızlarını teşhis etmek için örtünün kalkmasını bekleyen anne babayla Kızlarının ölümüyle birbirlerine yabancılaşan çiftin içlerinde yaşadıkları suçluluk duygusunu çok iyi yansıtır. Kayıplar eşleri yakınlaştırması gerekirken tamamen birbirlerinden koparlar.

Kitaptaki öykülerin ortak özelliği kadınları odağına almasıdır. Anlatı evreni içerisinde ötekileştirilen kadınların izlerini buluruz.  Kırmızının gücünden yararlanır kadınlar. Ya ojelerinde ya rujlarında ya da kıyafetlerinde karşımıza çıkar kırmızı ve tonları. Dişiliğin rengi olduğu kadar şehvetin de rengidir.  Bu nedenle kırmızının öykülere rastgele girdiğini düşünmemiz biraz masum kalır. Eldam bile isteye kırmızı rengi gösterir bize. Direnişin rengi gibidir bir nevi. “Şimdi ‘Felicita’ Çalsa Herkes Mutlu Olur” öyküsü “Çantamı altüst ettim, kırmızı rujum yok. Rujumu bulamayınca sigara yaktım, içeri girmemek için direniyorum.” diye başlar. Babasının ölüm haberini alan genç kadının bir bar kapısında içeri girmeden hemen önce başlar. Barda yaşlı bir adam avına çıkacaktır. Babasının tacizine uğramış ve bu travmayı atlatamamış olan genç kadının ruhsal durumunu gözler önüne serer öykü. Ensest ilişki mağduru her kadın gibi aileden dışlanan ve sözüne inanılmayan olarak yer yer geçmişini sorgular.

Öykülerin çoğunda karakterler yalnızdır. Aile ile bağ kuramayan bireyler olarak topluma da uyum sorunu yaşarlar. Kapı öyküsünde Vera “Kim bilir, belki de. Yalnızlık yutar insanı,” der. Eldam’ın öykülerinde sistemin yutmaya çalıştığı bu karakterler bir şekilde var olma mücadelelerini sürdürürler. Engelli olduğu için oğlunu patronundan gizlemeye çalışan kadının oturduğu apartmanda yalnız bırakılması da böyle bir yalnızlıktır aslında. Engelli çocuğun bağırması, kendine zarar vermesi konforlu alanlarında yaşayan apartman sakinlerinin o tatlı huzurunu kaçırıyordur. Kadına destek olmak yerine baskıyla çocuğu bir yere kapattırmaya zorlarlar.

“İki Kutu Ateş Kızılı Saç Boyası” öyküsünde anne kız ilişkisine odaklanır Eldam. “Annem, İki örük yap saçlarını, öyle dolaşma mahallede erkek arar gibi, diyor. Dul kadınım ben, laf getirme bana. Saçlarımı hep örüyorum. Üniversite okuyup da ne yapacakmışım. Anneme yalvarıyorum, söz, diyorum, saçlarımı örer öyle giderim. Matematik öğretmenim, Sen delirdin mi kadın, kızın mühendis çıkacak daha ne istiyorsun, diyor. Annem itiraz ediyor, Mühendis olacağına mühendis koca bulsun, evini kursun.” (s.87) Annenin bu tavrının kuşak çatışmasıyla uzaktan yakından bir alakası yoktur. Patriyarkal sistem içerisinde rol biçilen kadından beklenen bir davranıştır aslında. Kız çocukları okumasın, sokağa çıkmasın, usturuplu giyinsin, perdenin gerisinden sokağa bakabilsin ancak. Çünkü o kız çocuğu okursa, sokağa çıkarsa, gücünün farkına varırsa otorite çatlar, sarsılır. Eldam bu öyküde okurunu tam kalbinden yakalar. Toplumun geneline yayılmış kadın erkeğine hizmet etsin; kadın görünmesin, bilinmesin anlayışı öykünün asıl mücadele ettiği dogmatik inançlardan biridir.

“Kertenkele” öyküsü tecavüze uğrayan ve kirlendiğini(!) düşünen genç kızın temizlik hastası olmasını anlatır. Kirletilmiş beden sendromunun cildi kanatana kadar temizlemeye neden olması, akıl sağlığının günden güne kaybedilmesine dönüşmesi öykünün kendi dinamiği içerisinde derin ironilere dönüşür.

Kısacası Eldam’ın öykülerinde küçücük dünyaların içinde sıkışıp kalan insanların mücadelesini kıvrak ve akıcı bir dille okuruz. Öykülerin atmosferi, anlatımı, dili kullanılış biçimi ustalık barındırıyor içinde.  Öykü gücünü anlatımından alıyor bu kitapta. Öykünün öteki ögeleri kurgunun yükselişine basamak oluşturarak niteliği yükseltiyor. Kadınlara dair birçok şeyi içinde barındırması açısından da çok kıymetli Bunu Kimseye Anlatma. Kimseye anlatamadıklarımızın izini sürmek için okurların kapağını açmasını bekliyor.

Bunu Kimseye Anlatma
Deniz Eldam
Notos Kitap
Öykü / 132 sayfa

Yukarı