Burcu Ünlü’yle Söyleşi / Çağla Çinili

“Yazmanın görünür olmak gibi kötü bir tarafı var, bu durumu aşmak için de yazının arkasına gizlenip hayatla örtülü bir ilişki kuruyorum.”

Çağla Çinili: Merhaba sevgili Burcu, Kapanda Bir Hayal’den iki sene sonra Ben Yokmuşum Gibi ile kendini hatırlattın. İlk kitaptan sonra ikinci kitabın gelmesi bence ilk kitaptan da büyük bir olaydır, ilk kitabın günahı yoktur derler. İkinci kitap sürecinde bu stres ve sorumluluğu hissettin mi hiç?

Burcu Ünlü: Merhaba Çağlacığım, stres ve sorumluluk ne zorlu iki kelime değil mi? Sevdiğin bir işle meşgul olurken, bu iki zorlu şeyi yaşamadan bir ürün ortaya çıkarmak mümkün olmuyor ne yazık ki. İlk kitap beklentimin ötesinde bir okur teveccühüyle buluştuk, biliyorsun. Hâliyle bu durum omuzlarıma ayrıca bir sorumluluk yükledi. Ama seviyorum ben bu yazma telaşını, yaşadığımı hissettiriyor bana. Yazmak dünyaya açılan bir pencere gibi hem bulunduğum yerden dünyaya açılmamı sağlıyor hem de kendi iç dünyamda bir duygu yoğunluğu yaratıyor. Sadece bunun için bile yazı ile kurduğum ilişki çok kıymetli bir şey. Demek istediğim yazdıklarımın beğenilip beğenilmemesi arzu ettiğim okur ile buluşup buluşmaması galiba en son sorun ettiğim şey, çünkü yazmak bütün bunların üzerinde bir dünya telaşı benim için.

Ç.Ç.: İlk dosyan İthaki etiketiyle çıkmıştı. Bu dosyanı Everest’e emanet etmişsin. Neden yayınevi değiştirdin? Bunu soruyorum çünkü dosya sürecinin yalnızca bir ayağı bence kurmacanın kendisi ve yaratım süreci. Bunun bir de basım aşaması ve sonrası var ki yazar politikası olarak gördüğüm bir husustur. Süreçten ve kişisel yazı politikandan biraz bahseder misin?

B.Ü.: İthaki’yle dağıtım sürecinde pek anlaşamadık. Bu durum beni yordu. Daha özgür olmak ve yorulmamak adına yayınevi değiştirme kararı verdim. Everest, kitaplarını ilgiyle takip ettiğim değerli yayınevlerinden.  Yola birlikte devam ettiğimiz için mutluyum.

Ç.Ç.: Burcu Ben Yokmuşum Gibi’de avaz avaz buradayım diyen karakterlerle karşılaştım. Kaldı ki kapaktaki uzun saçlı kadın figürü de gayet orada olduğunu hissettiriyor bize. “Bu öykülerin ne kadarı otobiyografik” gibi bir soru sormayacağım (bana sorulduğunda çok rahatsız oluyorum) bununla birlikte öykülerin her yerinde kendine göndermeler yaptığını hissettim. Bu bir yandan hoşuma gitti bir yandan da kitaba esrarengiz bir hava katmış diye düşündüm. Neredesin sen? Biz buradayız ve seni çok merak ediyoruz. Hatta seni Ecinniler Söyleşiyor serisine dâhil etmek istedim fakat dünyanın en tatlı ve nazik reddine mazhar oldum. Bu sebeple sanki karşındaymış gibi soruyorum; Neredesin Burcucuğum? Nasılsın?

B.Ü.: Çağla, seni seviyorum. Zekâna ve enerjine hayranım. Ben her anlamda minimalist yaşamayı seviyorum. Sosyal medyada bunu beceremiyorum, biliyorum. Ama var olmaktan pek hoşnut değilim. Hâliyle varlığımı göze sokmaktan da hoşlanmıyorum. Kitaplarım, kedilerim, antidepresanlarımla bir köşede oturup; okumayı, yazmayı, izlemeyi seviyorum. Kendi hayatıma da bir öykü biçtim sanırım, hatalarıyla, doğrularıyla yaşıyorum. İstiyorum ki insanlar sadece yazdıklarımla, okuduklarımla ve düşündüklerimle hatırlasınlar beni. Her öyküde bir Burcu var mı acaba, diye düşünmelerini de seviyorum. Apaçık varlığımı ifşa etmek kolayıma gelir aslında ama nasıl kolay yaşanır bilmiyorum. Zeina gibi büyüyünce insan, pek sevmiyor da kolay olanı. O yüzden buradayım sevgili Çağla, bir ekranın arkasında yaşamaya devam ediyorum.

Bildiğin gibi benim özel bir durumum var. Bu durum ister istemez sizlerden bir parça farklı kılıyor beni. Dolayısıyla da hayata başka bir yerden bakıyorum. Duygu dünyam da düşüncelerim de bu minvalde şekilleniyor. Lütfen bunu üstenci bir bakış açısı gibi yorumlama, demek istediğim benim hayatla kurduğum yer ile senin beni davet ettiğin nokta arasında oldukça uzak bir mesafe var. Öncelikle korkularımı yenmem gerekiyor, hayatı başka türlü yorumlamam, başka türlü iletişim kurmam, başka türlü sevmem ve başka türlü incinmemenin yolunu bulmam gerekiyor. Yazmanın görünür olmak gibi kötü bir tarafı var, bu durumu aşmak için de yazının arkasına gizlenip hayatla örtülü bir ilişki kuruyorum. Pandemiyle birlikte sosyal fobi edinmiştim, biliyorsun. Uzun süre tedavi gördüm ve bu durumdan kurtuldum sayılır. Bunu bile bahane edebilirdim belki ama nedenini söyledim. Bir imza gününe katılma isteğim de hiç olmadı açıkçası. Belki de şöyle demeliyim; imza günü düzenleyecek kadar bir şeyler ürettiğimi düşünmüyorum. Pek tabii ki gerçek olmazdı bu; hakikat şu ki benimle yazı maceram arasında gerilim dolu bir ilişki var. Zaten okurun yazara değil iyi bir metne ihtiyacı var, gerisi olmasa da olur…

Ç.Ç.: İlk kitap çok başarılıydı. Deyim yerindeyse “çat diye” ikinci baskıyı gördün. Ben Yokmuşum Gibi’ye tepkiler nasıl? İkinci kitap ilk kitabı aşamayacak minvalinde bir gerginlik hasıl oldu mu?

B.Ü.: Evet, ilk kitap beklentimin ötesinde okundu. İkinci kitapta ilk baskının Kapanda Bir Hayal kadar çabuk tükenmeyeceğini öngörmüştüm. Zira baskı adedi daha fazlaydı. Bir de müthiş ekonomimizle yarışmam pek mümkün değil hak verirsin ki. İnsanlar kitabımı satın alıp sosyal medyada paylaştıklarında ya da bana yazdıklarında çok utanıyorum. Hepsine karşı borçlu hissediyorum kendimi. Var olsunlar. Her yazar okunmak için yazar şüphesiz ama “hemen okunsun” düşüncesi beni biraz ürkütüyor.

Ç.Ç.: İkinci dosyanın zamanının geldiğini hangi noktada anladın?

B.Ü.: Anlamadım aslında. Okurlar sık sık ikinci kitabı soruyorlardı ama “çok istiyorlar, hadi oturayım da ikinci kitabı yazayım” şeklinde ilerlemiyor bu işler. O vaktini kendi belirliyor, sen sadece ona itaat ediyorsun.

Ç.Ç.: Son dakika değişikliği oldu mu hiç?

B.Ü.: Hayır, olmadı. Sevgili editörüm Didem Ünal Demir, harika bir kadın. İşini severek ve çok iyi yapıyor. Heyecanıma hep ortak oldu, birlikte ilerledik. Bir kez de buradan teşekkür etmiş olayım kendisine.

Ç.Ç.: Kapağı nasıl seçtiniz? Opsiyonların nelerdi?

B.Ü.: Kapağı sevgili Kardelen Akçam tasarladı. Görür görmez “işte bu!” dediğim için farklı seçenek aramadım açıkçası. Sağ olsun.

Ç.Ç.: Dosyaya öyküleri nasıl seçtin ve sıraladın? Editörün Didem Hanım ile bu konuda istişare ettiniz mi?

B.Ü.: Saadet Hanımla basım öncesi bir toplantı yaptık ve sohbet ettik, sonrasında Didem Hanımla çalıştım. O kadar başarılı ve şahane kadınlarla çalışıyorum ki, bana şanslı olduğumu hatırlattılar.

Ç.Ç.: Şimdi biraz kurmaca kimyan üzerine konuşmak istiyorum. Öykülerinin tamamı ilk kitaptaki gibi 1. tekil şahıs. Son öyküde, kitabın genelini derleyip toplayarak aynı tencerede sotelemiş olmanı göz önünde bulundurunca tüm karakterlerin iç dünyalarını güçlendirmek için kullandığın bir araç olduğunu düşündüm bunun. Hakikaten öyle mi? Çünkü ben senin daha farklı formlardaki yorumunu da merak etmeye başladım. Sözgelimi 3. dosyan çıktığında bu yine aklıma gelecektir.

B.Ü.: 3. tekil anlatımda karakterlerle ve öyküye konu olaylarla araya bir mesafe giriyor. Benim izleklerim ve yarattığım atmosfer için ilk iki kitapta bu mesafe bir dezavantaj yaratırdı. Yani ben temaların anlatım tekniğini belirlediği ve ona destek olması gerektiği kanısındayım. Ama ileride farklı karakter ve öykü atmosferleri yaratma gereği duyarsam tanrı anlatıcı tarzını da kullanabilirim. İkisi arasında konfor farkı olduğunu düşünmüyorum, böyle düşünenlere de önyargılarından kurtulmalarını tavsiye ederim. Nitekim bu anlatım teknikleri istenirse birbirine dönüştürülebilir.

Ç.Ç.: Yeni projelerin neler? Bu yakınlarda bir şeyler daha okuyacak mıyız senden?

B.Ü.: Birkaç ay sonra çocuk kitabıyla geliyorum. Onun dışında güzel sürprizlerim var ama şimdiden söylemeyeyim. Soruların beni çok heyecanlandırdı Çağla, iyi ki varsın. Sevgimle…

Ç.Ç.: Çok teşekkürler 🙂

Ben Yokmuşum Gibi
Burcu Ünlü
Everest
Öykü / 72 sayfa

Yukarı