Âh Şâhum Aşkıma Deva / Yavuz Arkın

Duvarların da bir dili olduğunu biliyor muydunuz? Onlar hiçbir kurala kalıba girmeden konuşur, sesini duyamazsınız belki ama etkisi toplumun çığlığıdır. Az konuşur etkisi büyüktür, kuralsızdır, isyankârdır, demokrattır, akıl dışıdır, akıldır, akla sığmazdır.

Duvara yazı yazmak bireysel bir hareket gibi görünür, derine indiğimizde duvara yazılan bir yazının toplumun farklı birçok kesimine ulaşacak ve kim tarafından, ne için, neye karşılık yazıldığı bilinmeyecektir. Witgenstein’ın “dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır” sözü gibi bu yazıyı okuyanlar kendi açısından kavrayacak. Aşıklar bir ayrılığın acısıyla buluşacak kaybedenler kaybettikleriyle yalnız başına kalacak, isyan da olacak fikir de olacak mizah da. Bir yandan çağdaş atasözleridir.

Tarihe baktığımızda duvar resimleri ile başlayan bir süreç çıkıyor karşımıza; günümüze doğru gelirken Fransız Öğrenci Hareketleri de karşılayacak bizi Arap Baharı da ülkemizin 60’lı yılları da. Sosyolojik olduğu kadar psikolojik bir durum ortaya çıkar; sembolik bir iletişim kurulmuş olur.

Osmanlı mülk sisteminde çok önemli bir yere sahip olan vakıf kurumları, kendi işleyiş ve düzenlerini belirledikleri vakfiyelerde bu eylemin önüne geçmek için yazı yazmayı men ve yazılanları da engellemek için bir personel görevlendirmişlerdir. Duvarlara yazılan yazılar ve çizilen resimleri silmek, “mâni’u’n-nukûş” (yazı yazmaktan men eden) adında personel görevlendirmişlerdir.

Her vakitte engelleyen çıkar da yazan durur mu; “Âh şâhum” girer Türk şiirine. Öyle ki duvarlara, siyah ve kırmızı gibi farklı renklerle yazılan şiirler de görünür.

Gitmeğe ‘azm eylemişsin âh şâhum gitme gel

Korkaram kim sana te’sîr ide âhum gitme gel

Yazılar atışma alanıdır; Semerkant’ta sert bir hükümdar olarak tanınan İbrahim Tavgaç Uluğ Buğra Han, şehrin surları üzerine yazılan “Biz soğana benzeriz; ne kadar kesilirsek o kadar büyürüz.” sözüne karşılık olarak “Ben burada bir bahçıvan gibiyim. Ne kadar büyürseniz büyüyün hepinizin kökünü kazıyacağım” yazar. Yazarından ziyade söylem ön plana çıkar, Barthez’in ifade ettiği gibi yazarın ölümü gerçekleşir. Duvar yazıları, çoğunlukla kısa yazılır, az sözle çok şey anlatır. Metaforlar, dil oyunları ve ironiler yazının söylenme tarzını oluşturur. Duvara yazılan her yazı suya yazılan gidi değildir; iz bırakır, yazarları da iz bırakanlardır.

Yukarı