Düşünsel Derinlik Yaratmak / Semrin Şahin

10 Nisan 24

Margarethe von Trotta’nın “Çölün Kalbine Yolculuk” filmi İngeborg Bachmann ve Max Frisch arasındaki ilişkiye odaklanır, film ikilinin 1958 yılında Paris’te ilk karşılaşmalarıyla açılır.

“Faşizm iki insan arasında başlar,” sözünü her fırsatta kullandığımız Bachmann’ın Frisch’le yaşadığı ilişki tam da sözünü ettiği gibi bir ilişkidir. Sanatını, şairliğini beslemeyen bir adama âşık olarak üç yıl boyunca toksik bir ilişkiye maruz kalır. Bachmann, ilişkinin bitmesiyle ağır bir depresyona girer. Psikiyatristine rüyasında korkunç bir köpek gördüğünü anlatır, köpeğin ismi sorulduğunda Max olduğunu söyler. Onu ölüme götürecek olan uyku haplarını da o dönemde kullanmaya başlar. Sanat, sanat dünyası, bu dünyada kadın olarak varlığını ortaya koymak, yazmak, yaratmak ve âşık olmak üstüne etkileyici bir film.

12 Nisan 24

Okumaya fırsatım olmadığı zamanlarda -araba kullanırken, yürüyüş yaparken veya herhangi bir işle uğraşırken- mutlaka sesli kitap dinlerim. Adresim tabii ki Storytel.

 Bugün Chimamanda Ngozi Adichie’nin “Feminist Manifesto” adlı kitabını dinlemeye başladım.

Arkadaşına yazdığı mektuptan oluşuyor kitap. Feminist düşünceyle yetiştirilecek kız çocukları için on beş öneriyi açıklamalarıyla okura sunar. “Ona dilini sorgulamayı öğret” veya “Evlilikten asla başarı olarak söz etme” gibi öneriler var.

“Bence sevgi hayattaki en önemli şey. Ne türde bir sevgi olursa olsun, onu nasıl tanımlarsan tanımla, sevmek benim için başka bir insanın sana değer vermesi ve başka birine değer vermek anlamına geliyor.”

14 Nisan 24

Pablo Picasso, “Sanat, gereksiz olanın ayıklanmasıdır,” der. Yazmak da böyle değil mi: Sile sile yazmak ya da obez bir metnin yarısından çoğunu atmak. Sanat eseri ancak bu şekilde ortaya çıkıyor.

17 Nisan 24

En yoğun çalıştığım dönemlerde bile günü bir öykü veya şiir okumadan kapatmamaya özen gösteriyorum. Bugün David Constantine’nin “Fay” öyküsünü okuyarak güne başladım. Bu öyküyü kaçıncı okuyuşum bilmiyorum. En az yirmi kere okumuş olmalıyım. Peki neden dönüp dönüp aynı öyküleri veya yazarları okuyorum? Bir yazarın yazdıklarıyla kendini kandırması çok olası, ama edebiyatta usta saydığı yazarları döne dolaşa tekrar tekrar okuması onu bu yanılsamadan kurtarıyor.

20 Nisan 24

Bir yazarın her şeyden önce yazdığı eserde düşünsel derinlik yaratması gerektiğine inanlardanım. Burada sorgulama edimi ön plana çıkıyor. Neyi nasıl anlatacağını düşünmek, ne anlatacağından daha önemli kanımca. Ama günümüz yazarı niteliğe değil de daha çok okura ulaşma derdinde olduğundan düşünsel derinliğe de önem vermiyor. Bu nedenle yazınımız kan kaybediyor.

21 Nisan 24

İkinci yeninin imgeciliğiyle toplumsal gerçekçiliği birleştiren, kadının toplum içindeki yerini sorgulayan, kadın mücadelesine omuz veren ve kadınların sorunlarını şiirlerinde dile getiren Gülten Akın’ın sanatından her okuduğumda öğreneceklerim olduğunu görmek hiç de şaşırtıcı değil.

“Kestim kara saçlarımı n’olacak şimdi

Bir şeycik olmadı deneyin lütfen

Aydınlığım deliyim rüzgarlıyım

Günaydın kaysıyı sallayan yele

Kurtulan dirilen kişiye günaydın

Şimdi şaşıyorum bir toplu iğneyi

Bir yaşantı ile karşılayanlara

Gittim geldim kara saçlarımdan kurtuldum.”

23 Nisan 24

Netflix’te yeni bir dizi izledim: Baby Reindeer. İskoç komedyen Richard Gadd ve bir gün barda tanıştığı saplantılı bir kadının hikâyesini anlatıyor. Richard Gadd’ın -öz yaşam öyküsünden yola çıkarak- önce bir oyun olarak yazdığı sonra senaryoya çevirdiği, yapımcılığını üstlendiği ve başrolünde oynadığı bu dizi, Martha (Jessica Gunning) adında bir sapığın peşine takıldığı Donny adlı bir komedyeni merkezine alır. Cinsel saldırı, öz değer, saplantı, bağımlılıklar ve insan psikolojisi üstüne çok etkileyici bir dizi olduğunu söylemeliyim. Bazı bölümlerde cinsel saldırı nedeniyle yasal uyarı var. Martha’nın çocukluğunu ve yaşadığı olayları bilmek isterdim.

Yukarı