Müşteri Temsilcisi / Yaşar Ercan

20.05.2024

Bir bankanın müşteri temsilcisi aradı. Diksiyonu, ses tonu, sesinin rengi iyiydi. Başka zamanda başka bir ses olsa yüksek olasılıkla “ilgilenmiyorum” diyerek kapatırdım. Pek de şaşırmadığım şekilde bankanın kredi teklifini kabul ettim. Gerekli evrak onaylarını yaparken edebiyatın sözlü kültürünün her yere sirayet ettiğini düşündüm. Telefonun diğer ucunda daha önce hiç konuşmadığım bir ses ekonomi masalı anlatıyordu; ben de dinliyordum. Bu söz oyunları ve anlatı dili bir bankacının -en az bir hatip kadar- etkili silahıydı. Bankacılık dili ve edebiyatı da denebilir. Şu oranda faiz diyor, tamam diyorum. 12 ayda şu taksitlerle ödersiniz diyor, iyiymiş diyorum. Sigorta poliçesi için küçük bir miktar kesinti olur diyor, tabii ki diyorum. Sonra şubeye gidip gelir teyidi de yaparsanız nakit hesabınıza geçecek diyor, durduk yere banka şubesinin yolunu tutuyorum. Türk masallarının sonunda gökten düşen üç elmanın birinden nasiplendiğimi hissediyorum.

21.05.2024

Devlet hastanelerine giden herhangi sağlıklı bir insan sağlığından olur. Gerçi özel hastaneye giden de sağlığından olur. Her ikisi de hijyen kurallarını hiçe sayıyor ve çok kalabalıklar. Doktor bulmak, randevu almak ne mümkün. Devlet hastanelerinde randevu gününü beklerken ya iyileşir ya hastalığınızı ilerletirsiniz. Özelde ise paranız kadar sağlık desteği alırsınız. Özel hastaneler insanın ocağına incir ağacı dikmekle kalmaz sonrasında gelip incirleri toplarlar. Sosyal devlet olmanın ilk ve en temel kuralı sağlık konusunda vatandaşına tamamen ücretsiz hizmet sunmaktır.

22.05.2024

Sokak köpeklerinin öldürülmesi için yasa teklifi hazırlanmış. Sokak köpeklerini isteyen evine alsın yoksa uyutulsunmuş. İnsandan daha değerli varlık yokmuş. Her şey insan içinmiş. Sokak köpekleri saldırıyorlarmış, binlerce insanı ısırmışlar. Bunların hepsine hak verelim. Keşke böyle hadiseler hiç yaşanmasaydı. Keşke hiçbir masum böylesine zarar görmeseydi. Başıboş sokak köpeklerinin büyük bir sorun hâline gelmesinin öncesini de unutmayalım. Nasıl bu noktaya gelindi? Belediyeler adam akıllı rehabilitasyon ve veterinerlik hizmeti sunmadığı için. Hayvanlara ve onların yaşantılarına önem vermedikleri için. Yiyemedikleri hayvanlara toz kadar değer vermedikleri için.

Evet, başıboş, sürü hâlinde gezen ve uzun süre aç kalmış köpekler saldırabilir. Evet, köpeklerle insanlar iç içe yaşayamazlar. Ancak ülkenin en büyük derdi buymuş gibi aylarca sosyal medyanın birtakım trolüne belirli bir ücret karşılığında köpek düşmanlığı yaptırılarak oluşturulan algının sonucunda köpeklerden hiç zarar görmemiş, hatta bulunduğu mevkide köpek dahi görmemiş insanlar bile köpeklere ölüm sloganı atabiliyor. Köpeklerin de hakları vardır diyenleri ise ittapar gibi aşağılık bir lakapla aşağılama cüretini bulabiliyorlar. Oysa insanla hayvanı ayırt eden en önemli fark bilinçtir. Şimdi bu bilinçsizlerin bir köpekten ne farkları kaldı, hiç. Köpekler kısırlaştırılıp üremeleri engellenmeli, doğal yaşam alanlarına yönlendirilip oralarda gerekirse beslenmeli. Hepsini öldürmek hiçbir zaman çözüm olmadı, olmayacak. Hastalıklı ya da saldırgan gen taşıyanlar zaten uzmanların kontrolünde kendini belli eder ve bunlara karşı uyutma yöntemi uygulanabilir.

Çözüm bu işin ticaretini yapanları engelleyip yasaklı ırkların çoğaltıldığı merdiven altı tesislere mühür vurmak. Çözüm bir heves köpek sahiplenip sonra onu sokağa bırakanlara caydırıcı ceza uygulamak. Çözüm asla köpekleri katletmek olamaz. Vaktiyle köpek saldırısına uğrayan ve bacağından yaralanan ben söylüyorum bunları. Bahçede beslediği kediyi birkaç başıboş köpeğin saldırında kaybeden ben. Islah etmek varken itlaf etmek insancıl bir çözüm değil.

23.05.2024

Balkonun rüzgâr almayan köşesine bir yusufçuk yuva yapmış, birkaç gündür de yerinden kalkmadan oturuyor. Bugün ilk kez uçtu, gitti. Yuvada bir tane yumurta var. Yumurtaya bir şey olmasın diye oraya yakın pencereyi açmıyorum. Kapıda kedi yavruları, balkonda yusufçuk yumurtası, çatıda güvercinler, saksıda salyangoz… Ev, Nuh’un gemisi gibi bir hâl almaya başladı. Hayrolsun.

24.05.2024

Kitap basım maliyetleri öyle bir yere geldi ki korsan kitapçılık kendiliğinden bitti.

25.05.2024

“Görüntü gelip geçen bir yolcudur. Geçişini izlemeliyiz elimizden geldiğince, ama ona bütünüyle sahip olmayacağımızı da kabul etmemiz gerek.”

Georges Didi-Huberman

Christine Ulivucci’nin kaleme aldığı Zehranur Yılmaz Kahyaoğulları’nın dilimize çevirdiği Fotoğrafların Anlattığı; Aile Belleğini Yeniden Okumak adlı kitabı okuyorum. Belleğin fotoğraf ekseninde işlerliğinin bilinçaltı ve bilinçdışı nedenlerine değiniyor. Toplumsal bellek ve bireyin algıladığı dünyaya dair ruhsal derinliklere dalan güzel bir çalışma. İnsan geçmişinden kopamıyor. Geçmişin acı tatlı her ânını zihinsel görsellerle yeniden duyumsayarak yaşıyor. Duygular ve duygulanımlar ömür dediğimiz süreyi anlamlandırıyor. 

26.05.2024

Yazar zamanına tanık olandır. Dolayısıyla yazdıkları yaşadığı ortamdan, gördüklerinden, duyduklarından etkilenir. Yazılarının odağında olmasa bile yaşadığından kesitler sunar. Bu yönüyle yazıları tarihe bir nevi not düşmektir. İnsanlığın ortak kültürüne arşiv oluşturmaktır. Yazmak hiç susmayan bir eylem olduğundan yazarın dünya hayatı bitse dahi yazıları yaşar. Yazmak büyük bir güçtür. Hiç değilse bu nedenle yazmalıyız. İsrail’in Filistin halkını tüm dünyanın gözleri önünde nasıl yok ettiğini yazmalıyız. Yerlerinden sürülen Filistinlilerin kamplarda, mahkûm edildikleri çadırlarda bombalanıp yanarak ölmelerine bir insan olarak, vicdan ve merhamet sahibi bir canlı olarak karşı koymak için yazmalıyız. İnsanca yaşamak için, barış ve adalet için yazmalıyız.

Yukarı