Ev / Doğu Kaşka

Ev. Yaşamın tüm kusurunu duvarlarına saklar. Kaçıp gitmek, kalıp seyretmek arasında bir kapı vardır sadece. Kapının neresinden bakarsanız bakın, bir diğeri ardınızda, aklınızda kalır. Kapıdan çıkıp gitmek bir seçenektir. Var olduğun evden kurtulmak, ayrılmak -ya da adına ne derseniz deyin- olabilir. Ancak kapı aynı zamanda seçeneksiz bırakılmanın da sesidir, kapandıktan sonra. Her şeyi içinde saklarken yine her şeyi kusan evdir. Yıkılmanın, yok olmanın ve yine var olmanın, nefes almanın mekânıdır. Bir tek söze sığdırılmayı kabul etmiyorken, dört duvarı da herkese aynı görünmez. İlhan Berk’in Lir şiirinden iki dizeyle anlatacak olsaydım, “Tek anlama sığınıp kalmamıştır/Resullerin sözleri gibi sıradağlar kurmuştur.” derdim ev için. Çünkü içinde barındırdığı anlamlar yığınıdır aynı zamanda. Betona boğulmuş şehirlerin, yapay dağları ve tepeleridir. Bir evin çatısı, bir dağın zirvesi gibi arzulanan mekâna dönüşür. En yukarıdan bakmak, içeride sakladıklarımızı duvarlardan söküp almak ve rüzgâra teslim etmeyi istemek gibidir. Sesleri boğmak isterseniz, pencereleri ve kapıları kapatmanız yeter. Sessizliği boğmak isterseniz, pencereleri ve kapıları açarsınız. Hem bu kadar basit görünür her şey hem de işin içinden çıkmak zorlaşır.

Ölen yüzler için ev duvara çakılan birer çividir sadece. Unuttuğum yüzleri anahtar deliğinden görmeye çalıştıkça, resullerin sözleri evleri yıkmaya başlar gözlerim değdikçe duvarlara.

Bir sandalyenin üzerine sığar da bir hayata sığmaz ev, birkaç hayata bölünür. Birkaç odaya. Biz evlerle çarpışarak büyüdük kardeşim.[1] Belki de bundan sığmadık hiçbirine. Göç bize düştü. Sırt bize düştü. Kaplumbağa öykündük ancak bunu sürdüremeyeceğimizi de biliyorduk. Velhasıl evler yıkıldı biz büyüdük kardeşim.[2]


[1] Ece Ayhan – Yalınayak Şiirdir

[2] A.g.e

Yukarı