Füruzan, O Bizim “Büyük Yazarımız”dı! / Haydar Ergülen

Füsun Akatlı çok sevdiği şair, çok yakın dostu Edip Cansever’in ardından yazdığı güzelim yazıda, güzel yazardı Füsun da, hem Tomris Uyar gibi şahane bir öykücünün, Bilge Karasu’nun, hem Edip Cansever, Turgut Uyar gibi şiirin kankardeşi şairlerin de bunca yakınında olup şiir ya da öykü yazmamak da sanırım yazmak kadar değerli, yazmadıysa tabii, onu Viranbağ’a götüremediğinin üzüntüsünü çekiyordu. Füsun da yok şimdi, benim de çok sevdiğim, arkadaşım, ve çok sevdiğim, şairim Edip Bey de, ama ben de o yazının üzüntüsünü çekiyorum hala: Edip’i Viranbağ’a, Viranbağlar mıydı, götürememenin!

Füsun Reis dermiş Edip Bey, Akatlı’ya. Hürriyet Gösteri’nin Temmuz 1986 sayısında, Cansever’in ardından onun dizesini başlığa alarak “Ahmet abi, güzelim, bir mendil niye kanar?” demiş Akatlı, sonra kendisi de yeterince hüzün vadeden Viranbağ’a gidemeyişin kederini dile getirmiş: “Viran Bağ’a gidemedik. Dört yıldır, her bahar Viran Bağ’a gideceğiz, gidemiyoruz. ‘Seni Viran Bağ’a götürmeden ölecek değilim ya!’ demeleri boş. Edip öldü.”

Metin Altıok’u da eklersek, Edip, Turgut, Füsun, Tomris, benim de en sevdiğim edebiyatçı topluluklarından, büyük ailelerinden biri çıkıyor ortaya. Cennete cehenneme inandığımızdan değil ya, cennet herhalde onların da birbirlerine kavuşmalarıdır diye düşünüyorum. Ben bu arada cennetin filan değil, öyle bir yer yok ya, tez zamanda, öbür taraf diye bir yeri ve orada cehennem diye bir ülkeyi kurmasını sayın Tanrı hazretlerinden rica ve istirham ediyorum. Beni belki bundan sonra, bu dileğimden ötürü sevebilir, kim bilir!

Edip öldü. Turgut öldü. Tomris öldü. Bilge öldü. Füsun öldü. Füruzan da öldü.

Zor geliyor böyle demek, hep süslüyoruz, göçtü, sonsuzluğa gitti, uçtu, sakladık, aramızdan ayrıldı, bizi terk etti, bu dünyaya daha fazla katlanamadı ve daha pek çok hafifletici nedenler saysak da ölüm için, artık dilimi de kendimi de alıştıracak, hazırlayacak yaşa geldim. Allah mı rahmet eyler, Tanrı mı taksiratımızı affeder yoksa Pir eliyle devrimiz daim mi olur, her neyse sevdiklerimiz, okuduklarımız, tutkuyla bağlandıklarımız, hayran olduklarımızın ölümü bizim de yarı yarıya ölümümüz, ölüme başlayışımız, belki de iyice yaklaşmamız sayılır!  

Yaşamdan umduklarımızı ölümden umacak değiliz, toprağa karışıp börtü böcekle hemhal olup yakınlaşıp “benim sadık yârim kara topraktır” ezgisini bile söyleyemeden, bir varmış bir yokmuş olacağız! Bizim yaşamın, yazın, göğün, şenliğin şairi arkadaşımız Sina Akyol’un yeraltının, toprağın ve ölüm hazretlerinin de şairi olduğunu o “veda ettikten” sonra daha çok anlamaya başladım! Size de öneririm, toprak altındaki komşularımızla şimdiden tanışır, kendimizi de alıştırmış oluruz, Sina Akyol şiirlerini ölümden önce okunması gereken 7 kitap arasına koyun!

Sina öldü. Salih öldü. Sezai öldü. Süreyya öldü. Mario öldü. Füruzan da öldü.

Şiirleri, öyküleri, denemeleri, romanları yolculuklarını onlarsız sürdürecek artık, kendi başlarına, hep olduğu ve olacağı gibi. Çoğalarak, artarak, yükselerek, daha da değerlenerek, gözler kamaştırarak ve dahi…

Hepimiz onlarla yaşadıklarımıza ve Füsun’un Edip Bey için üz/günlük bildiren yazısındaki gibi yaşayamadıklarımıza döneceğiz ve onları bu kez de anılarıyla seveceğiz, sürdüreceğiz.

“Yokuş” şiirinde “Öteki dünyada, akşam vakitleri/Fabrikamızın paydos saatinde/Bizi evlerimize götürecek olan yol/Böyle yokuş değilse eğer/Ölüm hiç de fena bir şey değil!” demişsin ya henüz 23 yaşındaki Veli’nin oğlu, deme Orhan, bunlar hep şiir! Ölüm iyi bir şey değil!

Sadece onu katlanılır kılan şeyler var, onlar da yapıtlar ve anılar! Füruzan öldü, cumhuriyetle yaşıt sayılır, ama her zaman ondan daha genç ve güzel olduğuna hiç kuşku yoktur! Hatta gülümsemesine yol açan bir yazımın başlığıyla söylersem “Füruzan hep 35 yaşında”dır ve bu bir anı yazısıdır.

Parasız Yatılı (1971) çıktığında olay olmuştu ve ben de aynı yıl okuduğumda 16 yaşımdaydım, babam almıştı, önce o, sonra ben okumuştum. Füruzan’ı ailecek severiz yani. Diğer öykülerini, romanlarını çıkar çıkmaz okurduk. Babam da üç yıl kadar Almanya’da Nürnberg’de kaporta ustası olarak çalışmıştı, Füruzan’ın dediği Yeni Konuklar’dandı(1977).

Yıllar yıllar sonra benim Eskiden Terzi (1995) adlı şiir kitabımı Cumhuriyet döneminde en beğendiği beş şiir kitabı arasında gösterdiğini okudum “kitap-lık” dergisinin bir soruşturmasında. Büyülendiğiniz, yapıtlarıyla büyüdüğünüz ve kitaplarını okumakla kalmayıp bir de hakkında yazdığınız, Cumhuriyetin hiç kuşkusuz öncü yazarlarından biri tarafından beğenilmek de fena bir şey değil, hatta hiç değil, ve hatta harikulade bir duygu! (Benim de onun Lodoslar Kenti (1991) adlı ilk ve tek şiir kitabını sevdiğimi söylediğimde çok sevinmişti, “sahiden şiir mi?” diye de sormuştu, kitap hakkında Bahçelerinde Yaz (2021) derlemesinde de yazdım, sanırım o zaman şiirlerini de sevdiğimi iyice anladı.)

Sonra işte tanıştık! O zamanki adı Sinema Günleri, sonra İstanbul Film Festivali olan, benim hala ilk adıyla andığım, özlediğim, o Emek’li günlerde, Beyoğlu’nun tatlıcı ve kebapçı olmadan önceki, bistroların, meyhanelerin daha çok olduğu güzel zamanlarında bir film çıkışında tanıştık, kısacık. Sonra yıllarca Sinema Günleri’nde karşılaştık, filmlerimizi karşılaştırdık, bir defasında günlerce göremeyince onu, o zamanlar Açık Mektup diye bir köşe yazdığım Radikal’den haber yollamış, halini hatırını sormuştum, o da bana iyi olduğunu, sanırım yurtdışında olduğunu yazmıştı da rahatlamıştım!

Gel zaman git zaman! Masal bu ya, bize gökten üç elma düştü, evimize de bir Nar!  Füruzan aradı kutladı, 3-4 yaşındayken Nar’la el ele tutuşup “Büyük Yazarımız”ın evine gittik. Nar nereye gideceğimizi sorunca ona ‘Büyük Yazarımız’a gittiğimizi söylüyordum çünkü! Vardık, çay kahve kurabiye hazırlıyordu Füruzan, yıl 2010 ya da 2011. Nar da paytak adımlarıyla onun peşinden mutfağa gitti, baktı, konuştu, sonra da ‘Büyük yazarımızın mutfağı çok küçük’ deyiverdi! Füruzan bunu hep sevgiyle hatırladı!

“Büyük Yazarımız” da küçük Nar’a armağanlar verdi! Ama ne armağanlar! 90’lardan sonra Berlin’e gidişlerimizde artık nerdeyse antika değeri kazanan eski SSCB ve DDR çocuk oyuncakları! Bazen ikinci el dükkânlarda ya da oyuncak dükkanlarında görüyor ama pahalı geldiği için alamıyorduk! Uzay gemileri, kozmonotlar ve başkaları, 6-7 ganimet! Onları vaktiyle “Sovyetler Pirliği” yaşarken ya da diğer sosyalist ülkelere gittiğinde almış Füruzan ve Nar’ın gelmesini beklemiş!

Sonra Nar büyüdü, lise 3’te şimdi! Şubat 2024’ün ilk haftası bir ders için Göç konulu bir proje hazırlıyordu. Almanya’ya Türkiye’den emek göçü. Konuştuk, kaynakça oluştururken tabii Füruzan geldi aklıma, onun Yeni Konuklar’ı. Kaç yıldır göremiyorduk, ‘Kırmızı saçlıyı getir bana!’ diyordu, gidemiyorduk! 12 Şubat haftası Füruzan’ı arayacak ve onu ziyaret edecektik Nar’la birlikte, 11 Şubat Pazar olmasaydı!

“Seni Viran Bağ”a götürmeden ölecek değilim ya!’ demeleri de boşmuş Edip Bey’in, Nar’la, yani o “kırmızı saçlı kız”la benim, Füruzan’a, “Büyük Yazarımız”a gideceğiz demelerim de!

İNDİR ve/veya OKU ▼

Olaylı Bir Geçiş

Füruzan

-anısına bir toplanma-

15.02.2024

FÜRUZAN / Olaylı Bir Geçiş -anısına bir toplanma-

KAPAĞI TIKLA ▲

Yukarı