Yalnız Hüznü Vardır Kalbi Olanın / GÜNEBAKAN 07 / Yaşar Ercan
15.04.2024
Çoğunun okuma yazma bilmediği, bilenlerin de okumadığı bir ortamda büyüyenlerin maruz kaldığı ezber bilgilerin kalıplaşmış ön yargılara dönüştüğüne bir kez daha tanık oldum. İlk kez değil belki fakat seyrelmekle beraber neredeyse her toplu buluşmalarda patlak veren “ben biliyorum” telaşı, tanıdığımız ve tanımaktan hoşnut olmadığımız birtakım akrabamızın özel günlerde gün yüzüne çıkardığı gereksiz sohbetlerine heyecan katıyor. Dünya halklarından dinlerin tarihine, coğrafyadan botaniğe, sosyolojiden pedagojiye her konuda fikirleri var. Fikirlerinin bir dayanağı yok ancak sarsılmaz temelleri var. İman ediyorlar. Yeri geliyor deprem uzmanı oluyor, yeri geliyor askeri savunma komutasına omuz veriyorlar. En çok da ülke kurtarmayı seviyorlar. “Ben cumhurbaşkanı olsam” ile başlayan cümlelerin ardı arkası kesilmiyor. Arada “sen daha iyi bilirsin, okumuş adamsın” diyerek mevzuya beni de çekmeye çalışmalarının tek bir niyeti var; onaylanmak. “Sen daha iyi bilirsin, sen söyle haksız mıyım?” Haksızsın saygıdeğer akrabam. Haksızsın değerli büyüğüm. Haksızsın hiçbir şey bilmeden her şeyi bilen tanıdığım. Ancak bunca haksızlık içinde sizin küçük çaplı haksızlıklarınızın hiçbir değeri yok. Keşke tüm haksızlıklar sizinkiler gibi olsa. Yaşamanıza bakın.
16.04.2024
Gazete bayisinin önünden geçerken bir dergi kapağında “Orhan Veli 110 yaşında” cümlesini okudum. Orhan Veli ile ilgili özel bir çalışma yaptıklarını düşünerek dergiyi satın aldım. Kapak görseli ve hediye ettikleri cep defteri dışında Orhan Veli’ye dair bir şey yoktu. Derginin arasından bir de Orhan Veli’nin el yazısıyla yazdığı Ölüme Yakın adlı şiirin kopyası çıktı. Bu, bir içerikten daha fazlası.

17.04.2024
“Mektep arkadaşlığı kardeşlik demektir, lakin bir sınıf içinde her üç refikin arasındaki kardeşlik diğer refiklerden daha hususi surette olur. Bu üç refik ise yatakları bir sırada olmak hasebiyle yekdiğerine yatak komşusu olan arkadaşlardır.”
Para, Ahmet Midhat Efendi
Parasız yatılılık sınavına birkaç kez girip başarısız olan nice öğrenciden biriyim. Dört kardeşli, tek maaşla geçinmeye çalışan bir ailede bu tür sınavlar daha değerli oluyor. Eğer o dönem kazanabilseydim, en azından lise bitene kadar aileme yük olmayacaktım. Üzerinden neredeyse yirmi beş yıl geçti. O sınavı düşündükçe stresini hâlâ duyumsarım. Sınavı kazananların da bu durumu yatılılık devam ederken yaşadığını biliyorum. Stres, kaygı, yoksunluk, dışlanmışlık gibi ruhu sıkan hisler yatılı öğrencilerde rahatlıkla gözlemlenebilir. Yatılılığın kendine özgü zorlukları, sıkıntıları, ortaklıkları, bağları vardır. Yatılılık çocukta travma yaratabileceği gibi erken olgunlaşmayı da tetikleyebilir. Her koşulda zorlu bir süreç.
Bu sıralar Şükran Başarır ile Talat Parman’ın yayına hazırladığı Yatılılık: Okul Ev Olunca adlı kitabı okuyorum. Kolektif bir kitap. Bağlam Yayınları tarafından yayımlanmış. Yazı başlıkları arasında ilgimi en çok Handan İnci’nin kaleme aldığı Edebiyatın Yatılı Okul Çocukları çekti. Yazıda başta Ahmet Midhat Efendi’nin yapıtlarında vurguladığı yatılı öğrenci yaşantısına dair notlarla Reşat Nuri Güntekin, Selim İleri, Füruzan ve Halit Ziya’nın çeşitli kitapları kaynak gösteriliyor.
18.04.2024
Ataol Behramoğlu’nun Sin Edebiyat dergisinin 28. sayısında yayımlanan Şiir Çevirisinin Bazı Sorunları Üstüne başlıklı yazısını tekrar okudum. Yazıda geçen şu anektod dikkatimi çekti:
“Bir Gürcü bir ağacın altında oturmuş türkü söylüyor, bir yandan da ağlıyormuş. Oradan geçen bir Rus, Gürcü’ye neden ağladığını sormuş. Gürcü, türkünün sözlerinin çok acıklı olduğunu söylemiş. Rus bu sözlerin ne olduğunu merak edince Gürcü Rusça’ya çevirmiş:
‘Bir kuş uçup geldi, bir ağacın dalına kondu, azıcık dinlendi, sonra uçup gitti.’
Rus, Ben bu sözlerde acıklı bir şey göremedim! diye şaşkınlığını belirtince; Gürcü, Haklısın, diye yanıtlamış, Rusçasında gerçekten de acıklı bir şey yok, fakat Gürcücesi çok acıklı…”
Bireysel, toplumsal, yaşantısal farklılıklar duyguları doğrudan etkiler. Dolayısıyla insanın anlamlandırdığı, duygu yüklediği konuları göreceli hâle getirebilir. Bu da aktarımlarda anlamı zayıflatır. Bu yönüyle çeviri metinlerde kaynak dille hedef dilin sözcük karşılıkları birbirlerinde net bir anlam ifade etmeyebilir. Metni her yönüyle çevirmek, hedef dile aktarmak gerekir. İyi bir çeviri yalnızca metni değil duyguyu da aktarabilendir.
19.04.2024
Ara ara yalnız kaldığımda İlhami Çiçek şiirleri okumayı seviyorum. Satırlar arasında hüznün çeşitli boyutlarına rastlıyorum. İçli, bir başına, kendi duygusunu yaratan şiirler. Satranç Dersleri mesela, satranç taşlarına atfettiği anlamlardan yola çıkarak bir bütünün yalnızlığını vurgulaması, bir taşın hâlinden anlama çabası çok değerli geliyor bana. Bir de şu cümle: Yalnız hüznü vardır kalbi olanın.
20.04.2024
Cumartesi haftanın en güzel günüdür. Ne cuma gibi stresli ne de pazar gibi kasvetlidir. Pazartesiyi sendroma, salıyı oflamaya, çarşambayı sabra, perşembeyi umuda ayıran sekiz beş çalışanları için haftanın en rahat günüdür.
21.04.2024
Bu sene biraz geç kalsak da fideleri ve tohumları toprakla buluşturduk. Birkaç çeşit domates, biber, patlıcan, kabak, reyhan diktik. Bahçenin biraz çapalanması, gübreyle desteklenmesi gerekiyor. Taşların ayıklanması da köklerin rahat büyümesi için iyi olacak. Tarımsal ilaç kullanmayı sevmiyorum. Bu yüzden neredeyse hiç kullanmadım. Bitkinin doğasında ne varsa öyle yetişmesini istiyorum. Verim düşük oluyormuş. Verim artırmak için ilaç kullanımı şartmış. Hiç sorun değil. Mesele verim almak da değil. Bu yaratılış mucizesine tohumdan meyveye tanık olmak bana yetiyor. Belki bu yüzdendir bilmiyorum toprakla derinden bir bağım var. Toprakla uğraşmak beni rahatlatıyor. Özellikle son birkaç yıldır okulda, bağda, bahçede uygun olan her yeri kazıp bu mevsimi fide ve fidan dikerek değerlendiriyorum. Okulun bahçesine diktiğimiz çam ağaçları boyumuzu aştı. Cevizler, bademler ve zeytinler meyve veriyor. Ağaçların gölgesine oturup soluklanmak, dalından birkaç tane meyve yemek mutlu hissettiriyor.