“Yanlış Soru Doğru Cevap”ta Sedat Demir var
Utku Yıldırım‘ın yürütücülüğünde Yanlış Soru Doğru Cevap konuşmaları Veveya’da devam ediyor.
Sedat Demir’le konuşmak için üç vantilatörün etki alanında yer alan bir masa buldum. Evet. Hava çok sıcak.
Merhaba, daha fazla okumak istemeyenler için öneriniz nedir?
Öncelikle okumak eylemi, durumu çatısı altında birçok meslek tutar. Ben buna okurluk meslekleri diyorum. Tıpkı yazarlık, eleştirmenlik, çevirmenlik ve akademisyenlik gibi. Editörlük bu mesleklerin en üstünde. Pardon, merhaba. Hem örnek okur’a hem bir tüketici olan okuyucuya bakıyor, hem disiplinleri, alanları kolluyor, öte yandan birbirinin işlerini yapmak zorunda olmayan diğerlerinin işlerini yapıyor. Onları yönlendiriyor, onlara dur ya da gel diyor. Okurluk meslekleri ifadesini tırnak içerisine alabilirseniz iyi olur, ileride arayacaklar, sonra bulamayacaklar. Editörler birkaça ayrılır. Yaratıcı olanlar ve diğerleri. Ama siz ayrı yapmayın.
Bana en son Ersan Üldes’ten bahsettiniz, başkasına en son kimden bahsettiniz?
Pardon soruları kaçırıyorum. Daha fazla okumak istemeyenler sürekli bisiklet kullansınlar. Çok zor bisiklet kullanırken. Ersan Üldes’ten sadece size bahsetmedim. Ama sır. Ersan Üldes bir grup ismi. 18 kişiden oluşan bir kurul gibi düşünün. Üç yılda bir üyeleri tazelenmiş oluyor yapılan değişikliklerle. Bu grup buluşup kurmaca yazıyor, soruşturuyor. Ben hayranıyım bunların. Okur olarak da, editör olarak da. Seni tanırım. Sen de seversin. Tanısan. Sen de beni şöyle tanı. Ersan Üldes kafilesi beni editörü tanımadığı sürece çöllerde susuz, kuyularda merdivensiz. Bir tanısa beni, kusursuzum kusursuz.
Böyle üfürükten benzetmeler yaparlar ya: tornanda neler var abi, tezgâhta, heybende falan, Sedat Demir’in işliğinde, masasında, heh, masanda şu an ne var? Nesne?
Ben laboratuvar diyorum. (Çılgınca gülüşmeler) Ya da agora. (Durulma, ciddileşme anı) Yazıyorum. Acelesi yok. Eco ve Benjamin hakkında iki metnim var, biraz kilolu. Zayıflıyorlar. İki üçlemem var. Daha kısa hacimli metinler var. Bir sürü. İnsanlar onlara öykü diyor. Sıkıldım edebiyattan. Kurmaca diyelim. Böyle bir midem. (Kafası dağıldı burada)
Selçuk Altun’un Semih Gümüş’le ilgili birtakım fikirleri vardır, sizin birtakım fikirlerinizi, yani var fikirleriniz birileri hakkında, mesut eder mi sizi birileri hakkında fikirlerinizin olması?
Benim ikisine de fikirlerim var, boş değilim. Ama bence Selçuk Altun’un benim hakkımda bir fikri yok. (Semih abi, selam) Şaka bir yana benim çok az kişi hariç, artık birileri hakkında pek bir fikrim yok. Geziyorum, bakınıyorum, okuyorum, yazıyorum, atlara su veriyorum. Bazı insan ilişkilerinin kodlarını çok geç öğrendim. Bir yere, bir konuma sırtını yaslamak pek konforlu. Ucuz olanı yeniden işlemek. Bir şeye, birilerine. Devran bazen bana boş boş dönüyor, boşuna pil yakıyor gibi görünüyor. Ben sırtımı bir yere yaslamadım diye düşmedim, öyle yürüyorum, takılıyorum. (Çok hislenildi burada)
Epona’da süper şeyler olacak, biraz olsun bahsetmek istemezseniz neyden bahsetmek istersiniz?
Epona’da güzel gelişmeler var. Deli gibi. Sorrentino, Nabokov, Babitz, yeni Sanchezler, de Luca, Rago, Ourednik, Sinclair Lewis, Lewis Carroll, Gal, Doyle, Jancar. Ya bi’saniye. Çok isim var, hepsi yayına hazırlanıyor. Sırları da var Epona’nın. Dökülmesin şimdi dillere. Bakalım. Bir ara anlatırım hepsini. Bu arada bisikleti şaka olarak söyledim. Kafanızı gözünüzü yarmayın. (Son iki cümlede konuyu değiştirmeye çalışıyor, gülüşmeler peşi sıra)
Fotoğraf: Alp Esin

