“Yanlış Soru Doğru Cevap”ta Utku Fırat Özçelik var

Utku Yıldırım‘ın yürütücülüğünde Yanlış Soru Doğru Cevap konuşmaları Veveya’da devam ediyor.

Utku’yla tanışıklığımız tey o zamanları öyledir, evet. Soru soruyorum, cevap alıyorum. En makul iletişimimiz bu oldu. Bakalım.

Merhaba, on yıl sonra üç kaç olur?

O yıllarda bir başkaydı gözümde. Evde yatağımda uzanmış duvara bakıyordum. Bir duvara yeterince bakarsanız o da size bakar ama alıcı gözler bakar. Bu beni biraz korkutmuştu. Bir fotoğrafa yeterince bakarsanız ayıp olmasın diye hareket eder. Bu da sinemanın doğuşudur Ah… dedim kendi kendime, ne de güzeldi seninle izleyemediğimiz filmler. Sekizlik filmlerden ikilik hayatıma dönüşler yorucuydu. Kusursuz ihtimaller bir kâğıt gibi kesiyordu. Anne dedim ben gidiyorum. Gittim. 10 yıl sonra döndüm. Dedim ki siz bana adam olamazsınız demiştiniz ben de olamadım. Kahvaltı sofrasına oturduk. Sofra bezi aynıydı. Gülümsedim. Peynir beni dostça kucakları.

Şiir… Tiftikli kalplerin babayani lordu. Ne dersin?

Yalova’daydım. Bir insan ne kadar Yalova’da olabilirse o kadar Yalova’daydım. “Seni seviyorum”larımın içine gizlenmiş milyonlarca “Beni sev vardı” o yaz. Termal otellerin hamamlarında sırtımı keseletiyordum. Hışır hışır. Tokatlı tellakların maharetli ellerine bırakmıştım kendimi. O anda ilk dize geldi aklıma. Peştamalimle koşmaya başladım. Hamamdan çıktım. Evreka tabii ki. Kırtasiyeden A4 ve kalem istedim. Eve gittim, yazmaya başladım. Ruhum sıcaktı ve kuraktı. Aklıma dökülen kelimelerden evler yaptım. Dolapta kola vardı.  

Sinema okudun, üzerine edebiyat okudun, şimdi de arıcılık okuyorsun. Şelalelerimiz konusunda ne düşünüyorsun?

Nasıl olsa filmi var diye yaşamaya olan çabamı azalttım. O dönem çok kira veriyordum ve kira boşa gitmesin diye evden çıkmıyordum. Dışarıdayken kira boşa gidiyormuş gibi hissediyordum ve bu aklıma geldiğinde koşa koşa eve gidiyordum. Terasım vardı. Uzaklara bakabiliyordum. Bu manzara insanı şair, şairi memur yapardı. Evde yemek yapılmıyordu doğru düzgün. Devamlı dışarıdan sipariş ediyorduk ve en verimli çağımızda indirim kodu kovalıyorduk. Sepetler…bilirsin muhtaçtır ipe.

Tarlabaşı’ndaki evine geldiğimde dikkatimi ilk çeken muazzam manzaralı balkonundaki maşrapalarındı. Su ve plastikle ilişkin nasıl?

Nuh’un gemisine plastik çiçekler taşıyan güvercinler besledim. Taklalar, taklalar ve taklalar. Amaçsız. Keyif verici amaçsızlıklar. Plastiklerin düşürdüğü doğum oranı. Oysa…En iyi doğum kontrol yöntemiydi yalnızlığım.

Yazdıklarının sık sık çalındığını görüyoruz, helal ettin mi hiç?

M.Ö 1500 yıllarıydı. Kadın adamla konuşmuyordu ve adam da yazıyı keşfetti. Bunu 12 yıl önce yazmıştım ve yatağımın altındaki bölmeye yaptığım arkeolojik kazılarda buldum. Unutmaktı intikamı. Belediyenin itörnıl sanşayn merkezine gidip beni hafızasından sildirmişti. Vay be, dedim, unutmak o kadar kolay mı? Gelişen teknolojiyle unutmak o kadar kolaymış. İnternetten sıra aldım ve ben de gittim. Onunla ilgili anılarımı sildirmek istiyorum dedim. Silerken yanlışlıkla dayımı da silmişler. Dayım hiç yoktu artık bende. Hayatıma tek dayıyla devam etmek zorundaydım artık. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi yemeğim de soğuk gelmişti. Ev sahibi kapımı çaldı. Gidenin gelenin eksik olmuyor dedi. Çok şükür dedim. İçeri buyur ettim. Karamel soslu latte ikna ettim. O yaz paragrafın akışını bozan bir cümle gibiydim. Dolaptaki kola donmuştu.

Yukarı