Asmîn / Doğu Kaşka

Asmîn. Aseman, asîman, ezman, esman, aso. Türkçesi, gökyüzü. Ölümün, sınırın, sürgünlüğün, yaşamın, ülkenin veya ülkesizliğin değiştiremediği tek rengin sahibi. Adım atmanın bile sınıra çarpmak olduğu topraklarda ancak su içen bir kuş misali başınızı kaldırarak aşabilirsiniz duvarları. Gökyüzünü ne kadar gizlemeye de çalışsa bulutlar, bu beyazlığın ardında sonsuz bir yaşamın kök saldığını hissediyordum çocukken. Çünkü çizgi filmlerde hayatını kaybeden tüm canlıların ruhları gökyüzüne yükselirdi. Asıl yaşamın asmînle mümkün olduğunu anlıyordum böylece. Evimizle, komşumuzun evi arasında kalan bir metrelik boşluğa sünger atıp uzanırken (çünkü kaybederim diye bana anahtar vermiyorlardı ve ben, anne babam evde olmadığında onlar gelene kadar o boşlukta uzanıyordum) gökyüzünü izliyordum pür dikkat. Kaç defa uyuyakaldım saymadım. Bulutların arkasından, izlediğim çizgi filmlerde ölen kedi ve köpekler fırlayacak sanıyordum. Onları beklemekten sıkıldığımda bulutları bir şeylere benzetiyordum. Şimdi geçen bulut ne kadar da Toni’ye benziyor, beni özlemiş olabilir mi?

Maviyle bir derdim olmadı hiç. Hem kimin mavi bir giysisi yok ki dolabında?[1] Büyümek, orada birilerinin değil sadece birinin olduğunu öğretti bana. Benim ülkemde deniz yok ama görkemli dağlar ve sonsuz bir aseman var. Dağları, sınırları, duvarları aşmak, gökyüzüne ulaşmak demek. Büyümek asıl yaşamın asmînle mümkün olduğu inancımı değiştirmedi çünkü evin olmasa bile yaşamın anahtarı ondaydı. Benimle o anahtarı paylaştı. Boşlukta uzanmışken, boşluktan çekip çıkaran, bulutların ardından gülümseyen gökyüzü oldu. Akşamları çökünce karanlık İstanbul’da ve dünyanın herhangi bir yerinde[2] yine de bağım kopmadı asmînle, maviyle.


[1] Gökyüzü ve Toz – Cesar Vallejo

[2] Bir Başka Gökyüzü Bir Başka Sevda – Refik Durbaş

Yukarı