Tivit İcad Oldu… / Haydar Ergülen

Sevilen şairlerimizden Hasan Hüseyin, Tekin Sönmez’in yıllarca özveriyle yayımladığı Yansıma dergisinde şiirlerini ve yazılarını yayımlardı. Dönemin pek çok önde gelen şair ve yazarıyla birlikte. Dönem Ocak 1972-Eylül 1975 arası, dergi de 45 sayı yayımlanmış. Özel sayılar da yaptı, günümüz şiiri ve öyküsü gibi. Kurucusu yazar Tekin Sönmez’e hem selam yollayalım hem teşekkür edelim. 12 Mart askeri muhtırasının verildiği ve devrimci gençlerin idam edilip kurşuna dizildiği, aydınların, gazetecilerin, ilericilerin, yazarların Büyük Gözaltı yıllarında, böyle bir dergiyi yayımlama yürekliliği gösterdiği için de ayrıca kutlayalım. Toplumcu Gerçekçi edebiyat anlayışı güden bir derginin o koşullarda, o karanlıkta diyelim yayımlanması sahiden de cesaret istiyordu.

Dergi kapanmış mıydı o sırada anımsamıyorum ama, Tekin Sönmez’i ODTÜ’ye, Aziz Nesin, Fakir Baykurt, Adalet Ağaoğlu, Demirtaş Ceyhun, Hilmi Yavuz, Can Yücel, Murat Belge, Afşar Timuçin gibi yazarlarla birlikte Öğrenci Temsilciliği Konseyi ÖTK Edebiyat Kulübü olarak davet etmiş, öğrenci arkadaşlarımızla buluşturmuştuk. Hasan Hüseyin de vardı sanırım. Onun şiirleri kadar yazılarını da ilgiyle okuyordum, bazı yabancı adların Türkçe okunduğu gibi yazılmasını öneriyor, buna örnekler de veriyordu. Shakespeare örneğini hiç unutmuyorum, ‘niye Türkçede söylediğimiz gibi Şekspir olarak yazmıyoruz?’ diyordu. Sonraları Cumhuriyetin ilk yıllarındaki kimi romanlarda, dergilerde, o yıllarda Fransız edebiyatının etki alanında olduğumuz için, kimi Fransız edebiyatçıları ve yapıtlarının adlarının Hasan Hüseyin’in dediği biçimde yazıldığını hatırlıyorum…

Buraya kadar olan bölümün, yazının bundan sonrasıyla ilgisi yoktur. Niye yazdın peki diye soracak olursanız, özlemiş olduğum için diyebilirim. Başlıktaki tivit sözcüğünü de bahane ettim biraz. Devridaim olsun sevgili şairimiz Hasan Hüseyin’in öğüdünü de tutmuş oldum böylece, tweet yerine tivit demiş oldum, zaten tweeter’ı da tivitır olarak yazıyorum. Hem böylece ondaki “ıvırzıvır” ya da “zıttırıvıttırı”lıkla da biraz benzerlik kurmuş oluyorum.

Bir tivit attım…Hayatım değişti!

Hayatı değişen binlerce insan var, biliyoruz, üstelik çocuklar, gençler de var aralarında, geceyarısı, sabaha karşı evinden alınıp emniyete götürülen! Benim henüz başıma gelmedi, ama nerden girdim bu tivit işine diye de her gün söyleniyorum ve kızıyorum kendime! Emniyete götürülmeye gerek yok, zira bazen aynı mahalleden, düşünceden olduğunu sandığın insanların tepkileri bile gözaltına alınmaktan, tutuklanmaktan beter! Hele bir de hakkında okumadan bilgi sahibi olanların yalan yanlış yorumları, yakıştırmaları yok mu, bunlar daha korkunç! Arasıra yanıt versem de başa çıkılacak gibi değil! Ben de sigarayı her hafta bırakıp üç gün sonra yeniden başlayanlara benzetiyorum kendimi. Yazmayacağım, tivit atmayacağım diyorum, üç gün sonra sözümü unutup, birine, bir şeye kızdığımda yazıveriyorum bir tivit! Sonra aklım başıma geliyor ama ne yazık ki bir dolu yanıtla da boğuşmak zorunda kalıyorum!

Böyle birkaç acılı, acıklı, üzücü tivit “olayı”m var!

Türkiye Yüzyılı’na Türkiye Baharı’nın damgasını vurması nedeniyle, yani günün mana ve ehemmiyetine uygun bir tivit hadisesi nakletmek istiyorum bu kez size.

Efendim bildiğiniz ve sanırım pek çoğumuzun da sevindiği üzere İstanbul BB Başkanlığını ikinci kez (ilk seçimin yenilenmesi nedeniyle aslında üçüncü kez) Ekrem İmamoğlu kazandı. İstanbul’da da 39 ilçenin 26’sını, yani üçte ikisini kazandı CHP. Türkiye’de de pek çok belediyeyi CHP ve DEM Parti kazandı. Buna bahar denmez de ne denir?

İstanbul’da BB başkanlığını 1994 yılında şimdiki cumhurbaşkanı Refah Partisi’nden kazanmış ve 2019’a kadar da AKP dönemi yaşanmıştı. 31 Mart 2019’da yapılan seçimi ise o güne dek pek tanınmayan, CHP’nin Beylikdüzü belediye başkanı olan Ekrem İmamoğlu kazandı. Kime karşı? AKP adayı, daha önce ulaştırma bakanlığı, başbakanlık, galiba meclis başkanlığı da yapmış olan Binali Yıldırım’a karşı. Oy sayım işlemleri sürerken Yıldırım televizyonlarda seçimi kendilerinin kazandığını belirterek “hayırlı olsun” demiş, aynı gece, daha önceden hazırlanmış billboardlarla da İstanbul sokakları donatılmıştı. Billboardlarda İstanbul’a teşekkür ediliyor, “gönül belediyeciliği kazandı!” deniliyordu. Çünkü İstanbul’a aşkla bağlıydılar, İstanbul aşkımız diyorlardı, ee aşıkları da ayırmak olmazdı!

Olmazdı da, seçim bitmemiş, Binali Yıldırım’ın söylediğinin aksine BB başkanlığını 30 bin oy farkla İmamoğlu kazanmıştı! Nasıl olurdu? İktidar partisi yine mağduru oynayarak ve inanması güç ama ‘oylarımız çalındı!’ diyerek Yüksek Seçim Kurulu’na itiraz etti, oylar yeniden sayıldı ve 13 bin oy farkla İmamoğlu’nun kazandığı belirtilerek, mazbatası da 17 Nisan 2019’da verildi.

Yıllardır ülkeyi ve belediyeleri yöneten iktidar partisini, üstelik “başkent” diye sevdiği İstanbul’u kaybetmesi çılgına çevirdi! İtirazlar, suçlamalar, tehditler. Ben de hem çok sevindiğim hem de biraz muhterem kardeşlerimizle dalga geçmek için bir tivit attım. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı yaklaşıyordu, o gün çocukların çeşitli makam koltuklarına oturtulması adettendir biliyorsunuz. “Binali Bey hem ulaştırma bakanlığı, hem başbakanlık yapmış bir siyasetçimiz. İktidar alışkanlığı var. O da 23 Nisan’da İstanbul belediye başkanlığı koltuğuna bir günlüğüne otursun!” mealinde bir tivit… atmaz olaydım!

Vay arkadaş… derler ya, tam vay arkadaş vaziyeti! Binlerce yanıt geldi. Tanıdığım tanımadığım İslamcılar, AKP’liler, yazarlar, şairler, yazar birlikleri yöneticileri, bürokratlar, milli eğitimden başka bakanlıklara müsteşarlar, okul müdürleri, sendika yöneticileri, öğretmenler, dergi çıkaranlar, gazeteciler, köşe yazarları, memurlar, üniversite rektörleri, dekanları, hocaları, valiler, kaymakamlar, belediye başkanları, Atatürk dil ve tarih kurumları yöneticileri ve dahası…

Ve dahası! Artık benim o hafif dalga geçen tivitimden ne anlamlar çıkardılarsa, beni 15 Temmuz topunun önüne koyup, belaltı tivitler atan, küfürler edenini mi ararsın, solculuğumdan Aleviliğimden, teröristliğimden, vatan hainliğimden dem vuranları mı, argonun envai çeşidiyle soyumu sopumu anamı atamı yad edeni mi, en sonunda tiviti silmek zorunda kaldım! Tivitte kötü bir şey olduğundan değildi, sırf bu korkunç kalabalıkla uğraşmamak için sildim! Hatta “Binali Bey görse gülümser geçer!” diye de yazdım, Binali Yıldırım espri kaldırır bir adam gibi gelir bana hala, en azından bunlardan daha anlayışlıdır!

İki tiviti unutmuyorum. Biri, benim şiir kitaplarım için daha önce övücü yazılar yazmış olan bir şiir profesörü, “Hacı sandık koltuğunun altından haçı çıktı!” demiş. Hacı da değilim hoca da, siyasal kimliğim belli yolum belli, tarafım da belli! Niye böyle yazmış bilinmez ama, ikincisi de şimdilerde pek gündemde olan, Türk-İslam aleminin büyük mütefekkiri ve şairi havalarındaki tipin çirkinliğini de yansıtan bir tivit, Binali Bey’in büyük bir devlet adamı olduğunu söyleyerek beni kınadıktan sonra, niyeyse meseleyi benim “çürümüş nar kokulu şiirler”ime getirme yaratıcılığını gösteriyordu!

Tivit icad olunca mertlik bozuldu diye de başka neye denirdi ki?

Yukarı