Bunların Hepsini Okuyacak mısınız? / GÜNEBAKAN 15 / Yaşar Ercan
10.06.2024
İdeoloji insanı daha iyi bir insan yapmıyorsa neye yarar.
11.06.2024
Üzerine pek düşünülmeyen bazı sözcükler ve onların sağaltıcı etkileri vardır. Bu sözcükler kendi içinde samimiyet ve temas taşır. İnce ve içli bir temastır bu. İnsanı diğer canlılardan ayıran temel farklardan birini vurgular. Hâlin çeşitli durumlarını aktarmaya aracı olur. Örneğin, “Nasılsın” gösterişsiz fakat her an çok değerli bir soru sözcüğüdür. İyi günde kötü günde insanın ruhuna dokunur. İletişim aygıtlarının zirve çağında bu sözcük üstüne dantel örtülen eski ev eşyaları gibi görünse de birbirine vakit ayırabilme inceliğini gösteren insanlar arasında paha biçilemezliğini korur. İnsan sosyal bir varlıktır ve insana ihtiyaç duyar. İnsanı geliştiren, değiştiren, yetiştiren de insandır. İnsanı etkileyen ve insandan etkilenen şeylerin materyalist bir anlayışla yapay zekâlara emanet edilmesi dip dalga gibi sessiz ve derinden yükselen yıkıcı bir güç oldu bile. İnsansız toplumun temeli atıldı. İnsan insanı görmüyor. “Nasılsın”dan yoksun olanın hâli nic’olur.
12.06.2024
Emre yazdığı öykülerin günümüz tipik atölye öyküsüne benzemediğinden beğenilmediğini, ortaya koyacağı kitabı basacak bir yayınevi bulunmamasının kendini yazıdan uzaklaştırdığını anlattı. Yazmanın ilk şartı elbette yayınlanma ihtimali ya da arzusu olamaz. İnsan zihninden geçirdiği, düşüncesiyle harmanladığı, yazınsal donanımıyla kurguladığı bir metni kâğıda dökerek öncelikle kendini gerçekleştirmede bir adım atar. Yöneldiği türe göre edebî metinlerde ilerler ve olgunlaşmaya kavuşur. Belki buradan sonra yazdıklarının okur tarafından kabul görmesini ve yayınlanmasını ister. Emre tam da burada. Sözünü ettiğim olgunlaşma ve yayınlanma isteği kısmında. Fakat günümüz şartlarında yayıncılar daha önceden duymadıkları isimlere karşı önyargılı olmasalar da mesafeliler. İyi metnin kenarlıklı ve usturuplu kuralları var. Editörler ya da yayıncılar dosyalara ancak kurallarına uygun olduğuna kanaat getirdiklerinde yanaşıyorlar. Aksi hâlde hazırladığınız süslü epostalar yanıtsız kalabiliyor. Her şeye rağmen yazmak öncelikle yazarın kendi için bir rahatlama ve haz alma alanı olmalı. Yayınlanma ise o dosyanın taçlanması demek.
13.06.2024
Umberto Eco ile Jean Claude Carriére’nin sohbetlerinden derlenmiş Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın (Çev. Sosi Dolanoğlu, Can, 2012.) adlı kitapta şöyle bir diyalog geçiyor:
Umberto Eco: İtalyan üniversitelerinin birinde boş bir kürsü olduğunda, makamı en iyi adaya vermek üzere ulusal bir komisyon toplanır. Her komisyon üyesine, tüm adaylara ait yayınlar gönderilir, bunlar dağ gibi yığılır önlerine. Çalışma odası bu belgelerle dolup taşmış o komisyon üyelerinden birinin hikâyesi anlatılırdı. Bunları okumaya tam olarak ne zaman vakit bulacağı sorulduğunda şu cevabı vermiş: “Hiç okumayacağım. Haklarında bir değerlendirme yapmam beklenen kişilerin etkisi altında kalmak istemiyorum.”
J. Claude Carriére: Haklıymış. Kitabı okuyunca ya da filmi görünce, kendi şahsi görüşünüzü savunmak zorunda kalacaksınız, halbuki eser hakkında bir şey bilmezseniz, başkalarının çokluk ve çeşitlilik arz eden görüşlerinden yararlanacak, bu görüşlerde en iyi şekilde ileri sürülen gerekçeleri arayacak, doğal tembelliğinizle mücadele edeceksiniz, hatta ille de doğru olmayan kendi zevkinizle…
Bir zorluk daha var. Kafka’nın Şato’sunu örnek vereyim, eskiden okumuştum. Ama sonradan Şato’dan son derece serbestçe uyarlanmış iki film gördüm, biri Michael Haneke’ninki, bu filmler ilk izlenimimi bir hayli değiştirdi ve kitaba ilişkin hatırlarımı kaçınılmaz olarak bulandırdı.
14.06.2024
Bugün 24. kez karne verdim. Bu on iki senede beş kez eğitim bakanı değişti. Eğitim sistemi değişti. Öğretmenin rolü ve tavrı değişti. Vatandaşın gözündeki okul profili değişti. Son olarak müfredat değişti. Değişimlerin toplamı eğitimi önceki hâlinden daha iyiye götürmek bir tarafa içinden çıkılamaz hâle getirdi. Eğitim sözcüğünün sözlük anlamı değişmese de insanların zihninde karşılığı bir kâğıda dönüştü. Bol keseden dağıtılan diplomalarla kâğıt üstünde eğitim seviyesi yüksek, sahte bir refah toplumu yaratıldı. Ancak eğitimli kişi sayısı azaldı. Okullar ya da benzeri meslek kuruluşları eğitimli bireyler yetiştirmiyor, diploma üretiyorlar. Erich Fromm eğitim konusunda insanları “Eğitimin temel amacı, çocukları yeteneklerinin bilincine vardırmaktır.” sözüyle uyarmıştı. Ders almamışız. Bu sistem yetenek öğütmekten başka bir işlevi olmayan amansız bir canavar. Daha kaç nesil heba edilecek, bakalım.
15.06.2024
Bir zincir markette kitapların gayet uygun fiyatlı etiketle satışa sunulduğunu gördüm. Üstüne %40 indirim kampanyasını fark edince on iki tane kitap seçtim. Sepete koydum. Bayram için biraz şeker ve çikolata aldım. Kasaya yöneldim. Kasiyer hanım kitapları görünce şaşırdı. “Bunların hepsini okuyacak mısınız?” diye sordu. Bir kitap başka ne yapılabilir ki demedim. Zamanı gelince okuyacağım dedim. Neredeyse kitap sayısı kadar paket çikolata aldım ancak bunları yiyecek misiniz diye sormadı. Benden önceki müşteri birkaç koli kutu kola aldı, ona bunları içecek misiniz diye sormadı. İnsanları şaşırtan şey kitaba para verilmesi mi, yoksa kitabın yalnızca raflarda bekletilen bir nesne oluşunun kültürleşmesi mi bilemedim. Zira daha önce benzer bir soru bir kitapçıdaki satış elemanı tarafından da sorulmuştu. Kitapçının böyle bir soru sorması daha absürt tabii.
16.06.2024
Menekşe kızdığı zaman “Bak keçilerim geliyor yine!” diyor. Manas’ın aklına yer etmiş bu söz. Komşunun bahçesindeki ağaca bir keçiyi bağlamışlar. Manas pencereden melemesini duyup kulak kabarttı. Sesin geldiği yere bakarken keçiyi gördü. “Baba, bak annemin keçileri gelmiş.” dedi.