Bebeğin Faşist Yüzü / Yavuz Arkın

Yapay zekânın hayatımıza tamamen hâkim olduğunu düşünün; spesifik olarak okuduğumuz kitapların çevirilerine de el atmış. Böyle bir evrende okuduğumuz kitaplar onlar tarafından çevriliyor, hatta kitap kapaklarında yeni çevirmen isimleri belki de bazı harflerden ve rakamlardan oluşacak. Peki ya bunun tehlikesi yok mu?

Verdiğiniz kitabı çevirmesini istediğiniz yapay zekâ bunu yapmayı reddederse ne yapacağız? Böyle bir şey mümkün olabilir mi? Fütüristtik hayallerimiz varken neden olmasın hatta bu görevi kabule etse bile yapay zekanın kendine özgü bir dil yaratıp bu dile çevirmesi durumunda ne yapacağız? Daha da ileri gidelim; metnin nesne hali olan basılı kitaptan tamamen vazgeçildiğini düşünelim. Elimizde sadece dijital kopyalarının kalması bizi Fahrenheit 451 evrenine götürmeyeceğini kim bilebilir.

Adam Phillips’in İlgi Arayışı kitabı bağlamında yapay zekâ ve kitabın çevirmeni Aydın Çavdar özelinde çeviri kavramı hangi noktalarda karşı karşıya gelebilir? Gelecek bu konuda bize bir ütopya mı yoksa distopya mı vadediyor?

Öncelikle iki tarafın da kimliğini ortaya koymalıyız, yazar kitabında temelde kendimizi nasıl oluşturduğumuz konusunda bir bilinç dışılık yattığından bahseder. Kimliğimiz dediğimiz şeyin nelere dikkat ettiğimiz, nelere düşkün olduğumuz ve kendimize dair belli fikirlere duyduğumuz saplantı olduğu tespitinde bulunur. Çevirmenin bu konuda dikkat ettiği şey karşısında bulunan metnin kendisidir, yapay zekanın ise karşısında bulunan metnin arka planda bulunan kendisine verilen/öğretilen algoritmadır.

Bununla beraber insan olarak tabiatımız itibarıyla ilgi duyan varlıklarız, ilgi göstermeye meyilliyiz. Öyle ki büyümenin bizim için anlamının ilgileri keşfetmek anlamına geldiğini varsayarız. Yapay zekanın bu durumda hangi konumda olacağını ele almamız gerekiyor. Kendisine dikte edilen çeviri formasyonunu mu kullanmasını talepte bulunacağız yoksa kendi kendine öğrenme metodunu kullanarak bir şekilde ilgi arayışında bulunmasını mı bekleyeceğiz? Peki bu iki ihtimalin sonucunda elimize geçecek olan sonuç bizi ne kadar tatmin edecek, metnin kendisi için bir algoritma olmasını kabul mü edeceğiz?

Adam Phillips “ilgi” kelimesini fobi, saplantı, sapkınlık, bağımlılık, ideoloji, hobi, disiplin gibi kavramlar ile ilişkilendirir. Bir şeylere ilgi duyma kapasitemiz de ölçüsüz veya seçicilikten uzak olmak anlamına da gelir. Kitabın çevirmeni Aydın Çavdar özelinde kitabın çevirisi için bu kavramlardan belki disiplini merkeze koyabiliriz. Çeviri yapmaya ilginin büyük ölçüde disiplinden geçtiğini kendi zihinsel süzgecinden geçirerek ele alabilir. Böylece işin sonucunda elimize aldığımız metin dilimize başarılı bir şekilde konmuş olur. Bunun yanında yapay zekâ yukardaki kavramlardan sıyrılarak kendine bir motivasyon yaratmak zorundadır. Bu çevirinin başarısını büyük ölçüde etkileyecektir. İlgi onun için ne motivasyon kaynağı ne de bir engel olarak karşısına çıkar.

Çevirmen için bir kitabın çevirisi düz bir anlatımla bir iş değildir, olmamalıdır. Bu süreç onlar için bir arzu nesnesi konumunda da bulunmalıdır çünkü yatığı bir yaratım sonucunun kendi dili üzerinden bir üst yapı yaratıcılığı gerektirir.

Yazar ilgi arayışının yanında “dikkat çekme” kavramını da ortaya atar, bu insanların bir araya gelişine ve sosyalleşmesine neden olduğunu dikkat çeker. Bu arayışın genellikle ödüllendirilmediğini, bunun da sanat, görgü, rica ve başarı maskesi altında sunulduğuna dair fikirlerini ortaya koyar. Hatta Lee Edelman’ın tatsız bir şekilde ifade ettiği “Bebeğin Faşit Yüzü” hayata adım attığımız andan itibaren devreye girer. Çünkü ihtiyaçlar ilgi gerektirir, bu ilgi istismar ve manipüle edilebilir hatta yönlendirilebilir ama sonuç olarak kontrol edilemez.

Çevirmenin metne ilgisini manipüle etmek mümkündür, bunun sonucunda amaçladığımız sonucu alamayabiliriz. Yazar kadar çevirmenin de “dikkat çekme” arayışı bulunmaktadır. Bu arayış çeviri sürecinde olumsuz bir etkisi olmasından ziyade zihninde gelişen kendi dilinin yapısına uygun bir algoritmanın da çalışmasına sebep olur. “Dikkat çekme” kitabın yazarının da dediği gibi istediğimiz şeyin ne olduğunu her zaman bilmeden bir şey istemenin bir yoludur.

Yazar bir noktada çok ilginç sorular sormaya başlar; karmaşık veya daha geniş pencereli bir zihin bize ne fayda getirebilirdi? Daha fazla merak içeren bir yaşam nasıl bir yaşam olurdu? Ne tür bir sosyalleşme veya cinsellik getirirdi? Hayatlarımız, odaklanma olmadan nasıl olurdu? Veya ilgi alanlarımız için her zaman bir reçete yazılmasa veya bilinen bir amaca gitmek üzere bir araç olarak tanımlanmasa ne olurdu?

Sorulan sorular kitabın okuruna hitap ediyorsa da bunu yapay zekâ temelinde yöneltebiliriz. Karmaşık veya geniş pencereli bir zihnin yerine yapay zekâyı koyduğumuzu düşünelim, bunu sadece biz değil bu konuda çalışan uzmanlar da ele alıyor. Çeviri bilimi ile ortak biz çözüm noktasında buluşturma işine girişiyorlar. Peki bu kitabın çevirmeninin yapay zekâ karşısında şansı yok mu?

Kitabın üçüncü bölümü olan İlgideki Boşluklar bize bu konuda belki birkaç ipucu sunabilir. Yapay zekâ karşısında kitabın çevirmeni Aydın Çavdar’ın zihninde geçen süreçleri ele almalıyız.

Kitapta Tristram Shandy romanının yazarı Laurence Sterne de kendine yer bulur; belli bir tipteki ilgiye bu yazının konusu olan çeviriye dair “keskin bakan gözleri bir insanın ruhuna doğru bir anda götürüveren binlerce fark edilmemiş bir kanal vardır.” Bizim de bulmamız gereken kanal tam bu sözüne ettiğimiz çeviri sürecinin ortaya koyduğu kanaldır. Batı modernitesi on dokuzuncu yüzyıldan itibaren bireylerin kendilerini “ilgi gösterme” kapasiteleri açısından tanımlayıp şekillendirmelerini istemiştir. Öyle ki görsel veya işitsel daha geniş ilgi alanından uzaklaşıp kısıtlı sayıda uyarıcıya odaklanmalarını veya bunları izole etmelerini talep etmiştir der Adam Phillips.

Çevirmen metne olan ilgisini geniş alandan sıyırıp dar bir alanda odaklayıp bu süreci daha etkili kullanması yakın gelecekte yapay zekanın tahmin edilemeyen gelişmesi karşısında kendine avantaj sağlamasını bir nebze olsun sağlayabilecektir.

Kitabın bir yerinde ilgi göstermemiz gereken şeyle kendimizi ilgilenmek ister halde bulduğumuz şey arasında oluşan gerilimden bahseder. Bu bir yandan da ilgisizlik kavramına götürür bizi; peki ya ilgisizlik ne sonuçlar doğurur der Freud; ilgisizliğin bizi götüreceği yerlerden biri psikanalizdir. Burada şunu sorar yazar; ilgi daha ziyade sevgi, arzu veya aşk gibi bir şey olsaydı ne olurdu?

İlginin olumlu yönü ortaya çıkardı belki de çünkü iyi ilgi iyi bir yaşam getirir. Bir yandan da Sterne uyarır bizi; “Tanımlamak, güven duymamaktır.”

Okuduğumuz bir kitabın çevirmenin başarısı metnin okunabilirliğini artırdığı bir gerçek, öyle ki kaç defa çevirinin bizde yarattığı olumsuzluklar yüzünden kitabı yarıda bırakmışlığımız oluyordur. İlgi Arayışı kitabını çeviren Aydın Çavdar -yoğun bir kitap olmasına rağmen çok iyi iş çıkarmış- için bunu söylem mümkün olmasa da yapay zekanın çevirdiği bir kitabın başka bir üst akıl olmadan önümüze sürülmesi en büyük tehlikelerden biri olduğunu düşünüyorum. Çevirmenin metne olan ilgisinin çevirinin  itmesine rağmen tekrar tekrar ele alınması da diğer taraftaki tehlike olduğunu göz ardı etmememiz gerekiyor.

İlgi Arayışı
Adam Phillips
Çevirmen: Aydın Çavdar
Ayrıntı Yayınları
Deneme / 128 sayfa

Veveya Kitap 17 / 20 Nisan 2024

Veveya Kitap 17 / 20Nisan2024
Yukarı